Thursday Murder Club
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Thursday Murder Club


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  



Legend Of Magic'e hoşgeldiniz! Sizleri aramızda görmekten çok memnunuz. Sitemiz bilindiği gibi bir rol oyunu sitesidir. Karakterinizi yaratmanızın ardından aramızda rol oyunu yapabilirsiniz. Sitemizin kurgusu ve sistemleri tarafımızca hazırlanmıştır. Her türlü sorununuzda bize ulaşmanız ve eğlenceli dakikalar geçirmeniz dileği ile.

LoM Yönetimi Sihirli Günler Diler.



















Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2 - Sayfa 2 Gf1k Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2 - Sayfa 2 Puff1a Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2 - Sayfa 2 Claw1-1 Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2 - Sayfa 2 Sly1-1

00 | 00 | 00 | 00





 

 Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
Kybelle
Admin
avatar


Mesaj Sayısı : 136
Kayıt tarihi : 24/01/09

Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2 - Sayfa 2 Empty
260109
MesajEski CK Rpleri (Geçici Başlık)2

AÇILIŞ BALOSU ( rp'e burada devam edin) Balo Salonu

Dimitrie Gabriel Flaubert 3. sayfa

Champell Kayıt Sütüdyosu

Uzun ince dar asfalt yolda simsiyah bir araba hızla ilerliyordu.Karşısına çıkacak en ufak bir kaza bile o an umrunda değildi şöför koltuğunda oturan delikanlı için. (Delikanlı - bu kelime Dimitrie için çok fazla uygundu).Hız yapmakta ve son model arabasını büyük bir ustalıkla kullanmakta üzerine yoktu.Son ses açtığı müziğe bağırarak eşlik ediyordu. "Don't Cry "
Güneş bütün parlaklığıyla Dimitrienin koyu yeşil gözlerine vurmuştu ve önünü görmesini engellemeye çalışıyor gibi bulutların önüne geçmesine izin vermiyordu.Torpido gözünden koyu renk çerçeveli güneş gözlükleri çıkartıp taktı.Arabanın açık tavanından rüzgar bütün hızıyla yüzüne vurup ensesine kadar uzanan gece karası saçlarını dağıtıyordu.Ne kadar zamandır o hızla araba sürdüğünü hatırlamıyordu tek hatırladığı şey hız yapmaktan zevk aldığıydı.Yanında oturan adam endişeli gözlerle Dimitrie'ye bakıyordu.Çünkü o kadar hız yapıyordu ki arabayı yavaşlatmazsa başlarına gelecek bir kaza sonucu hangi tarafa gideceklerinden emin değildi.( Cennet mi? - Dimitrie'nin oraya rahatlıkla girebileceğini pek sanmıyordu) Bu paraya doymamış zengin delikanlının aklını başına getirtmeliydi.Bay Charles'ın arabanın anahtarını Dimitrie'ye verdiği için bir sürü azar işiteceğinden emindi.Ama bu iki adamın arasında kalmak hangisinin sözünü dinleyeceğine karar vermekte zorlanıyordu.

Daha bir kaç saat önce malikanenin önünde tartışmışlardı.Arthur yaşını başını almış bir adamdı ama Dimitrie'nin saygıdan pek haberi yok gibiydi.
"Anahtarları bana ver Arthur!"
"Ama efendim babanız arabayı size kullandırmamı söyledi - ki biliyorsunuz baba..."sözü burada kesilmişti.Sert emir dolu bir ses Arthur'a karşılık verdi.
"Bak babamın... delirtme beni Arthur o anahtarları bana vermezsen gider garajın kilidini kırar kırmızı Lambor..." birkez daha konuşma bölünmüştü ama bu sefer bölen Arthurdu sinirli ve asabi bir şekilde anahtarları uzattı.Bu küçük bey kendini ne sanıyorduda böyle bu şekilde nasıl konuşabiliyordu,bir yandan babasının parasını harcıyor bir yandanda arkasından ağzına gelen küfürü sayıyordu.Şimdiki gençlerde saygı adına hiçbirşey kalmamıştı.Küçüklüğündede yaramaz haşarı bir çocuktu.Sürekli ya malikanenin camını kırar yada evde ne kadar porselen varsa basketbol topuyla ' nasıl olduğunu kendisininde hâlâ çözemediği bir şekilde ' kırıp aşşağı indirirdi.

Senatörün oğluydu o demokratik dokunulmazlığı vardı onun.Evde kimse ona çıt çıkartamıyor bir laf söyleyemiyordu.Belkide bu yüzden bu kadar şımarık biri olup çıkmıştı.Üstelik nişanlıydıda o genç masum kıza şimdiden acıyordu Arthur.Arabada tedirgin bir şekilde oturmuş bunları düşünürken ani bir fren sesi duyuldu.Sonunda gelmişlerdi gelicekleri yere.Bina aşşağı yukarı yirmibeş otuz katlıydı.Dış cephesi metalikti kocaman bahçesi ve büyük havuzun içerisine yapılmış ağzından su fışkırtan heykelin önüne geldi.Dimitrie her zaman bu insan heykelini komik ve saçma bulmuştu.Ağzından su fışkırtan bir heykeli hangi gerzek heykeltıraş akıl edip (ki aklı olsaydı böyle birşey yapıcağını sanmıyordu)böyle bir heykel yapardı ki?.Birde yetmiyormuş gibi Champell'in metrapolunun ana hatlarından biri olan bu binanın önündeydi heykel.Arabanın anahtarını bulunduğu yerden Arthura fırlatan Dimitrie ilginç bir tavırla yaşlı adama dönüp.

"İyiki başka taraflarından su fışkırtmıyor gerçi o zaman daha ilginç olurdu..."dedi sırıtarak arabadan çıkarttığı elektro gitarının askısını tutup kolundan sırtına geçirdi.Kayıt bürosunun ön kapısından Arthurun vereceği cevabı beklemeden içeri girdi.Gerçi vereceği cevabın "Düzgün konuşmayı öğrenmelisiniz bay Dimitrie"olacağından adı gibi emindi.Bu yaşlı emektar kendisine karışmaktan ve yönetmekten zevk alıyor olabilirdi ama Dimitrie'nin hoşuna gitmediği oldukça açık ve ortadaydı.Yönetmekten hoşlanabilirdi ama yönetilmek en nefret ettiği şeydi.Ne kadar eski olursa olsun ne kadar kendisine emek vermiş olursa olsun akıl verilmesinden nefret ederdi.
Kapıdaki güvenlik görevlileri içeri girdiğinde başlarıyla selamladılar Dimitrie'yi.Oda 18.yy Bourjuvaları gibi eğilip referans yaptı.Görevliler bu haraketini komik bulmuş olucaklarki sırıtarak karşılık verdiler.

Yeni cilalanmış mermer merdivenlerden hızlı adımlarla çıktı.Sol tarafta P.Diddy'in ses kayıtlarından biri kulağına çarpıyordu. "Last Night ,son gece," Keyshia Cole buralarda bir yerlerde olmalıydı.Ama çok fazla önemsememişti. R&B'den ve Rap'den nefret ederdi.O daha çok Rock ve metal müzik tarzını benimsemişti.Bir kaç merdiven daha çıktı.Asansörle çıkmak hanımlara nazik incinmeye gelmeyecek beylere yakışırdı.Sonunda babasının satın aldığı kayıt bürolarından birine geldi ve gümüş kaplama kapı tokmağını hızla çevirip kapıyı açtı içeri girdi gitarı sırtında yorgunluğun verdiği yükle ağırlaşmış olmalıydıki yavaşça çıkartı ve köşeye sıkıştırılmış küçük yumuşak koltuklardan birine fırlattı kendiside diğer koltuğa çöktü.Tam karşısındaki aynada sulieti gözüne çarptı.Saçları birbirine karışmıştı koyu yeşil gözlerinin altında uykusuzluğun verdiği yorgunluk ve siyahlık hakimdi.Görüntüsünü pek umursamıyordu o an tek istediği yeni bitirdiği şarkıyı kayda geçirmekti ve lanet olası Edward hâlâ görünürlerde yoktu o olmazsa nasıl kayıt yapabilirlerdiki.Sonunda koltuktan gitarını alıp kabından çıkardı kucağına alıp yavaşça tellerine dokundu.Bir kaç melodi duyuldu ilk başta, sonrada yavaşça hızlanan bir müzik ardından Dimitrie'nin dudaklarından dökülen ruhunun bir yansıması olan şarkısı duyuldu.

Odadaki sessizlik çalan şarkıyla bozulmuş yerini canlı bir parça almıştı.Kendisine bir grup toplamalıydı artık Champell'deki en iyileri müzikten anlayan müzik kulağı iyi olan birilerini bulmalıydı.(Kimler olabilirdi?) Başta Chane çok iyi bateri çalıyordu ve yakın arkadaşlarından birisiydi.(Daphne?) Bas gitar kullanmasını çok iyi biliyordu. Ani bir şekilde duygularında değişiklik oldu Dimitrie'nin.Daphne yine zihnin bir köşesinden gizlendiği yerden ortaya çıkmıştı.(Nasıl kızdı bu?)Tarzı, tavırları ,bakışları ,gülüşü. Tam Dimitrie'nin tipiydi.Kendinden emin şımarık tavırları gülüşü cezbediyordu onu bir süredir flörtleşiyorlardı.Ama kimsenin bundan haberi yoktu.Olmamalıydı.Çünkü aynı anda en yakın arkadaşı Chane'de ondan hoşlanıyordu eğer ikisinin ne haltlar karıştırdıklarını bilselerdi.Dimitrie ne yapardı bilemiyordu.Kendi duygularına hakim olamayıp en yakın arkadaşını özellikle Nişanlısı Kia'yı aldatmıştı onunla.Onunda en az kendisi kadar suçluluk duyduğundan emindi.
Bir kaç hafta önce Daphne'yi gizlice kaçırmıştı evinden Chane ile evleri karşılıklı olduğu için tedirgindi ama gözü körleşmişti.Ne Kia nede Chane umrundaydı o an sadece ikisinin yalnız kalmasını istiyordu ve olan olmuştu işte o gün.Aralarında bir sır olarak kalacaktı.Tâki! birbirlerini sevip sevmediklerinden emin olana kadar.İhtiras ve aşılması zor duygular olabilirdi aralarında ama ne yapacaklarına karar vermeliydiler bir an önce.Yoksa en yakın arkadaşıyla arasında dostluk adına hiçbirşey kalmayacaktı ve oda bundan çok fazla korkuyordu.

Champell Üniversitesi Balo Zamanı

"Saçma sapan bir düşünce bence bu okul açılıyor diye değil kapanıyor diye parti ,balo verilmeliydi,insanlar sevinçli oldukları birşey için eğlence düzenlerler ama nedense ben pek sevinçli değilim"dedi aynada üzerine babasının zoruyla geçirdiği takım elbisenin gravatını yapmaya çalışıyor bir yandanda Arthur'a laf yetiştirmeye çalışıyordu.Daha önce gravat bağlamadığı için elleri sinirden titremeye başlamıştı.Gravatı boynundan çıkarıp karşısındaki aynaya fırlattı.
"Bu lağnet bağları boynuma geçirmek zorundamıyım kendimi ipimi koparmaya çalışan bir canavar gibi hissediyorum"dedi yere düşmüş olan gravatı kaldırmaya tenezzül etmeden ayakta dikilmiş kendisine bakan Arthur'a soru dolu bakışlarını yöneltti.Yaşlı emektar anlayış dolu bir sesle
"Herkes gibi olmak zorunda değilsin insanlar seni olduğun gibi kabullenmeliler yalnız ' kabullenmeliler derken şu sert ne dediğinizi bilmez konuşmalarınız değil tarzınız' " dedi.Gabriel'in kendisine anlamaz bir şekilde bakmasına sebep olmuştu onunla o şekilde konuşmaya cesaret edebilecek ve eleştirebilecek tek kişide oydu zaten. 'Sinirlenmesine aldırış etmeden bu cesareti nerden aldığını merak edecek olursak' Gabriel'i yetiştiren ve en zor anlarında yanında olup destek çıkan oydu.Babasından başka ona bir baba gibi daha çok o davranmıştı.
"Sende kafanı taktın bana babalık"dedi sırıtarak inatla bu şekilde konuşmuştu.N'apabilirdiki kucağına alıp tabir-i caizse 'eşşek sudan gelinceye kadar pataklıycakmıydı?'
Arthur'un hiçbirşey demeden sessiz bir bakışla Gabriel'e baktı.Bir şey demicekti dememeside gerekirdi belki zamanla düzelicekti.

Bir kaç saat beklemeden sonra eğlenmenin zamanı geldiğine karar verip o gün gizlice kaçırdığı lacivert renkli Crysler'ın kapısını açtı.Bunu sürmek eğlenceli oluyordu direksiyon hakimi çok kuvvetliydi ve çok fazla hız yaptığını düşünecek olursak.Tam ona göre bir arabaydı.Lacivert Crysler'ı Champell'in önünde büyük bir gürültü ve fren sesiyle durdurup aşşağı indiğinde kendisine yaklaşan bir kaç arkadaşının bağırışmalarını eliyle susturdu ve içeri girdiler.Dare Devil takımı orda olmalıydı.Kia gelmişmiydi acaba.Geçen gece konuştuklarında geleceğini söylemişti meraklı gözlerle etrafına bakındı ama Kia'dan eser yoktu. ' Anlaşılan yine iş başında' diye sessiz bir şekilde mırıldandı.Kia bir polisti ve sürekli bir işi çıkıyordu.Gabriel belli etmesede bu durum hiç hoşuna gitmiyordu.Biraz ötede Chane gözüne takıldı ve sırıtarak yanına gitti.
Tam bir çatlaktı Chane yada çılgın.Kıyafetleriyle orada durmuş takımdan arkadaşlarıyla kahkahalarla gülerek sohbet ediyordu ama etraftaki hanım evlatları garip bir şekilde ona bakıyordu.Derken gözüne Daphne'ye takıldı nesi vardı o gün çok durgun ve sessizdi o kadar neşeli birinden bu kadar sessizlik beklemezdi.Yanına gitmek istedi ilk başta yine Chane'nin kendisine belli etmemeye çalışsada onu göz hapsine aldığından adı gibi emindi.O yüzden yakınlaşmaya pek razı değildi.Yanına ilerleyip giderken yanından geçen garsondan bir içki bardağı ve şu küçük kanepelerden bir tane aldı.
Tam karşısında Legend'den Joakin duruyordu yine bir kaç kızı toplamıştı etrafına.İçindeki sataşma duygusla yanına yaklaştı ve önce Amigolardan Nia'yı süzerek sırıttı.
"oo kimler varmış kimler naber Nia Joakin'e kalçanı fazla sallamadınmı birazda bizide gör"dedi ve hemen yanındaki Joakin'e bakarak "bu senede yenilmeye hazırmısınız" dedi yediği kanepenin kibrit çöpünü inatla ona doğru ağzından fırlattı.Aslında anlaşamadığından değildi tam aksine anlaşıyordu fakat onun bu kendinden emin havasından nefret ediyordu ve Chane'yi sevmediği içinde rahatsız oluyordu.Bunun sebebini kıskançlık olarak algılıyordu. İkisininde ağızlarını açıp laf etmesine fırsat bırakmadan Eugenie'nin ve tanımadığı yeni birinin yanına yaklaştı.Yine birini bulmuştu Eugenie 'pekde masum duruyordu yeni genç adam'
"Eugenie... Eugenie... okuldaki erkekleri teker teker elinden geçirmeye pek heveslisin,bu süt çocuğunuda nereden buldun"dedi sırıtarak o gün gıcıklığımı üzerindeydi onamı öyle geliyordu.
Biraz ileride Daphnenin kendisine baktığını farketti Chane'yide alıp yanına gitmeliydi.Olduğu yere mıhlanmış gibi Daphne'ye bakakaldı ne bir adım ilerliyor nede geriliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://atlantis.benimforum.org
Bu yazıyı burda paylaş : reddit

Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2 :: Yorum

avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 3:48 pm tarafından Kybelle
Karl Aquino

Küçük Sevimli Tombul Nokta // Peekaboo Patrick!!!

Derin dalgaların vücuduna vurduğu o tatlı anlardan biriydi.Yunan adalarının gerek tarihi yönden olsun gerekse doğa güzelliği Karl'ı her seferinden cezbedip büyülemiştir.Kolları bir kez daha iki yana açıp kendini denizin ılık sularına bıraktı çocukluğundan beri yüzüyordu.Ruhunun o dizginlenemez yanını kamçılıyor ve sakinleştiriyordu.Dışarıdan
bakıldığında içine kapanık sessiz ve sakindi.Fakat hiçbirşey göründüğü gibi değildi genç adam için.İçindeki asi acımasız duyguları bir kenarda saklıyordu günü gelince bir şekilde ortaya çıkartıcaktı ama şimdi sırası değildi.Uzun bir yüzmenin ardından kıyıdan fazla uzaklaştığını hissetti. Bulunduğu yerin güneyinde kayalıklar ve sivri çakıl taşları gözlerine takıldı.Adada medcezir olayı o kadar fazla oluyorduki kayalıklar zamanla aşınmıştı.Karl'ın babası sayesinde artık yaşamadığı macera kalmadı denilebilirdi. Her gittiği yere onuda götürünce bir çok ülke hakkında bilgisi fazlalaşmıştı.Fakat içlerinden en bağlandığı ve en güzeli Yunan adalarıydı.
Sıcak yaz günlerinin o parlak ışıkları bütün güzelliği ve yakıcı kavuruculuğuyla bedenini yakıyor olduğundan daha bronz bir görünüme bürünmesini sağlıyordu.Uzun zamandır yüzmenin veridiği yorgunluk ve kollarının acımaya başlaması Karl'a bir uyarı gibi bedeninde sızı şeklinde dolaşmaya başladı.Bir kaç kulaçta ustalıkla kıyıya ulaştı.
Yerdeki havlulardan birini alıp ıslak bedenini ve saçlarını kuruladı.Bir kaç metre ileride bir şemsiyenin altında bir yaşına iki ay kalmış kardeşi Patrick oturmuş geniş güneşliğin ayaklığıyla oynuyordu.O kadar sevimliydiki Karl'ın üzgün yüzünden bir şefkat belirtisi geçti.Hafifçe gülümseyip kendi kendine mırıldanarak yanlarına gitti.Pat'i kucağına aldı.

"Seni küçük canavar"dedi tombul yanağından sevgiyle öptü.Path birden yüzünü ekşitip dudaklarını büzdü ve ağlamaya başladı.Karl ne yaptığını anlayamamıştı.Path'in birden bire ağlamasının sebebinide.Şaşkın bir şekilde Patrick'i biraz uzaklaştırdı ve havaya kaldırdı ciddi bir şekilde yüzüne baktı.

"Neden ağladıki şimdi bu?"dedi yerde kumların arasında güneşlenen annesine merakla baktı.Veronica'nın yüzünde bir gülümseme belirdi.

"Sakalın batmış olmalı"dedi oğluna bakarak.Karl Patrick'i kollarının arasında tutarken bir elini yüzünde gezdirdi.Sonra Patrick'i sakinleştirmeye çalışıp yere bıraktı kumların arasında oyuncaklarıyla oynamayı bırakıpta tekrar şemsiyenin ayaklığıyla oynamaya başlayan Path'e tepeden gülerek baktı.

"Buradan küçük sevimli tombul bir nokta gibi görünüyor ama, velet çok tatlı bir şey "dedi neşeyle elini ıslak saçlarının arasından geçirdi.
Aralarında yirmi yaş vardı şaşılacak bir durumdu annesi geçen sene Path'e hamile olduğunu söylediğinden neredeyse küçük dilini yutacaktı.İlk başlarda kabullenmemişti ama daha sonra fikre alışmış olmamlıydıki.Doğumunu sabırsızlıkla beklemişti.Zaten hayatına neşe katan ve yaşadığı zor günleri atlatmasında bu küçük meleğin büyük
yardımları olmuştu.Bir çok macera yaşamıştı ve unutulamıyacak bir çok anı yaşamıştı.Bu onun zamanla olgunlaşmasını sağlamıştı.Ve fazlasıyla olgun biriside olmuştu
zaten.
Anılarını kafasında bir düzene sokucak olursa ilk lavlardan kaçışlarınımı yoksa koca bir filin altında kalıp ezilmekten kurtulmasınımı bir kenara atardı bilemiyordu.Dışardan bakıldığında başkalarına büyük maceralar adrenalin olarak görülebilirdi ama yaşadıklarının bir çoğu Karl'ın ruhunda acımasız yaralar açmıştı özellikle yerliler tarafından öldürülen sevgilisi Kath gibi.Bir kez daha düşünmek istemiyordu.Onun anısı silinmiycekti hiçbir zaman ama yaşadığı anın tadını çıkarmak ve kendisine koruyucu bir melek olarak gönderilen kardeşiyle eğlenerek zaman geçirecekti.Saçları ve tenini Karl'dan almıştı ama renkli gözlerini babası Rans'dan almıştı ve belkide bir çok huyu annesi Veronicaya benziycekti.

"Vi vi ...! Ba - ba -ba" garip sesler çıkartıyordu ayakta duran Karl'ın ayağındaki terlikleri keşfetmiş olucaktıki kumların arasında sürünerek ayak ucuna geldi ve bacaklarından
tutunup ayağa kalkmaya çalıştı olduğu yerde tepinip zıplıyor ağabeyine bakarak gülüyor ve sesler çıkartıyordu.Karl dalgınlığından bir kez daha kurtulup Patircik'i kucağına tekrardan aldı.Uzun zamandır böylesine eğlenememişti.Deniz,kum,güneş küçük bir cennet gibiydi bu ada.Onbeş kilometre uzakta Afrodit'in heykeli ve mağaralar bulunmaktaydı.Bir çok kez tek başına gezmişti oraları annesinin vatanı ve doğup büyüdüğü yerdi burası.Karl'da kendisini buraya ait hissediyordu Champell'in soğuk sisli havası ve gürültülü yaşamına tercih ediyordu.Unutması ve unutulması gereken anıları Champell'de saklıydı ve bu sene oraya okul için bir kez daha gitmek zorunda kalıcaktı.
Uzun eğlenceli bir yazı ve küçük sevimli tombul noktayı geride bırakıcaktı.Ona bu lakabı takmıştı ve Path'de o kadar benimsemiştiki Karl gülerek bu lafları söyleyince sonradan çıkmış bir kaç dişinide gösterek gülümsüyor ve değişik seslerle kendisine karşılık veriyordu.Belki bir sene boyunca göremiycekti kardeşini.Çünkü burada kalmak zorundalardı oysa Karl Champell' gitmeli ve okulu bir an önce bitirip oradan kurtulmalıydı.

Kacey Baskını // Peekaboo!!! Kacey

Karanlık kopkoyu zifiri bir karanlık, içinde oluşan acımasız bir canavar vardı adeta,düşüncelerini ve ruhunu ele geçirmiş gibiydi.Tek istediği kabusla dolu o anları bir daha hatırlamamak.Elinden koparılıp alınan güzel günleri unutmak onun acısından kurtulmaktı.Yüzü her seferinde asıktı,ciddi olmasından ağır takılmasından arkadaşları bıkmış gibiydi.Fakat o hayatının güzel günlerini o anları bir daha yaşamayacak olmanın verdiği korkuyla her güne yeni bir adım atıyordu.Görüldüğü gibi suratsız birisimiydi?
Hiç gülmeyen hayattan zevk almayan birisimiydi? Değildi elbette en azından Kath kendisini bırakıp gitmeden önce öyleydi.Artık onu aklından çıkarması gerekiyordu.
Unutması yeni bir hayata başlaması gerekiyordu.Ama yapamıyordu bir türlü onu unutturucak biri çıkmamıştı karşısına.Yeni ilişkilere kapamıştı kendisini belkide bağlanmaktan ve kaybetmekten korkuyordu?

İçerisi akşamın verdiği alacakaranlıkla iyice loşlaşmıştı.Gözlerini boş beyaz tavana dikmiş boş bir şekilde bakıyordu saatlerdir. Birden cam tarafında bir tıkırtı duydu.
Hayal gücünün bir oyunu olduğunu düşünmüş olucaki Yattığı yerde dikkat kesilip sesi bir kez daha dinledi.Camdaki tıkırtıların ardı arkası kesilmemişti yatağında hızla doğruldu ve yarısı açık perdenin gerisinde Kacey'in yüzünü gördü cama yaklaşmış ve kendisini içeri alması için tıkırdatıyordu.Karl'ın yüzünden yayvan bir gülümseme oluştu.
Hemen açmamayı yeğledi perdenin gerisine çekildi.Bu saatte erkekler yatakhanesinin camında durmuş içeriyi gözetliyen Kacey'den ne bekleyebilirdiki? Revir görevlilerinden birine rastlayabilirdi çünkü hastane kanadı erkekler yatakhanesine çok yakındı.Yada kapıdaki görevlilerden biri görebilir ve okulun başlangıcında,okul gazetesine iyi bir kapak olabilirdi.Fakat onu orada dikip karşısına dilip gülmek işine gelmemiş içi elvermemişti.Oraya kadar cesaret edipte kendisi için geldiği belliydi kapalı camı ardına kadar açtı Kacey'in meraktan irileşmiş gözlerine ve havada camı hızla açtığı için havada kalan küçük narin eline dikkatle baktı.Bir anlık bir sessizlik ve bakışmanın ardından sırıtıp Kacey'i içeri aldı yine yüzüne bir maske takmış ve duygularını geriye atıp Kacey'e bakmıştı.Kimsenin üzüldüğünü görmesini ve kendisine acımasını istemiyordu.

Acımak...Birisinin kendisine acıma duygusuyla bakması en nefret edeceği şey olurdu heralde.Tipik Yunan erkeklerinin bariz gururunu taşıyordu...Bir kez daha Kacey'e baktıktan sonra içeri girmesine yardım etti.Baloya gitmek yerine gelip kendisiyle konuşmayı tercih etmesi hoşuna gitmişti.Çünkü orada bir çok arkadaşı vardı ve o eğlenceli arkadaşlarını geride bırakıp Kacey'in kendisiyle ilgilenmesi ona olan duygularını biraz daha çoğaltıyordu.
Duygularmı...? Karl'ın beyninde birden şimşek çaktı gülen yüzü birden soluverdi.Arkadaşlıktan dostluktan öteye gidemezdi Kacey'le...Gidebilirmiydi yoksa? Onun içeri giripte etrafı inceleyen yüzüne dikkatle baktı.Kaşlarnı çatıp başını eğdi ilk başta.

"Hoş geldin Kacey buraya kadar cesaret edip gelmeni tebriğe layık görüyorum..."dedi düşünceler beynini yiyip kemiriyordu ona soğuk davranmamalıydı.Özellikle o an...
Neden kaybettiği biri için başkalarını üzsündüki kendi kendini yiyip bitirirdide Kacey'i üzmezdi ona soğuk davranmayı bir kenara bırakıp tekrar gülümsedi.Başını hafifçe öne doğru eğip sıcak bir şekilde yüzüne gülümsedi omuzuna dokundu.Eğiliyordu çünkü Kacey kendisinden kısaydı.Tepeden bakmaya alışık biri olabilirdi ama Kacey'e değildi.
Kacey Kacey Kacey!!! yeter ama! Ice'dan çok anar olmuştu adını bu durum sıkmaya başlamıştı Karl'ı.Yüzünü görür görmez duyguları yine saçma sapan bir hâl almaya başlamıştı.N'oluyordu ona böyle. Dengesizleşmiş duyguları birbirine karışmış ve yüzüne yansımış olucakki Kacey'in o mağrur yüzünü kaldırıp dikkatle kendisini süzdüğünü
farketti.
Odadaki karanlık gittikçe artıyor ve dışarıdan vuran dolunayın ışığı sadece ikisinin yüzünü aydınlatıyordu.İçeride öylece dikilmiş birbirlerine bakıyorlardı.Bir kaç kelime söylemek için ağzını kıpırdattı fakat ne konuşacağını bilemez bir halde bir elini başına götürmüştü ve şaşkın bir halde Kacey'e bakmaya başladı.Dilinimi yutmuştu acaba?Birisi yarı aralık kapıdan ikisini orda görseydi başları derde girebilirdi.Sonunda olduğu yerde kıpırdadı bir kaç adım ilerleyip kapıyı kapatıp kilitledi ve tekrar olduğu yere döndü.

"Bir ara seninle Yamakasi yapmalıyız,seninle yapmak eğlenceli olur ama duvarlardan tırnaklarını kırmadan nasıl atlarsın bilmiyorum"sataşıp kızdırmak hoşuna gidiyordu,ve yine çocukluklarında olduğu gibi Kacey'i kızdırıp sonrada yüzünün alacağı ifadeyi zevkle izlemek istedi. "nasıl olduda girişteki güvenlik
görevlilerini atlattın"dedi yüzünde alaycı ve bir o kadarda kuzeniyle gurur duyduğunu belli eden bir anlık bir gülümseme peyda oldu.
"Yoksa işlerinimi savsaklıyorlar? gerçi işlerini aksatmasalarda sen yine onları atlatırdın ya! kedi gibi bir kızsın"dedi Kacey'in haraket etmesini bir tepki göstermesini bekliyordu söylediği laflara.
Elini hafifçe kaldırdı ipeksi tenini yumuşak ve sıcak yanağını sevgiyle karışık bir şekilde okşadı.
avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 3:49 pm tarafından Kybelle
Kacey Leila Whitaker

Cold

Hadi ama ne diye bakıp duruyordu moron moron? Acele etmesi için için bir kere daha tıkırdatmaya çalıştı pencereyi. Ancak ince, narin parmakları resmen morarmıştı ani bastıran soğuktan. Duyduğu acı nedeniyle cama istediği kadar sert vuramamıştı. Derin bir iç çekti. Ama buna pişman oldu. Soğuk hava resmen ciğerlerini yakmıştı. Ellerini birbirine sürterek ağzı ile hohluyordu. Ardından ellerini omuzlarına süreterek ısınmaya çalışıyordu. Yerinde zıp zıp zıplaması da cabasıydı. Kesinlikle üşüteceğim, diye düşündü. Eğer ertesi gün ağır bir havale geçirmezse bir daha asla geçirmezdi. Oysa gıcık kuzeni onu o ayazda dışarda bırkıyor hiç de acımıyordu ona. İçinden çeşitli küfürleri saydırdı. Ağaçların siperi ile az da olsa rüzgar kesildiğinden henüz onmamıştı Kacey. Neyse ki titremeye başladığında da çok sürdürmemişti bu işkencesini gıcık kuzenciği. Gözlerini iri iri açtı. Hala ne diye bekliyordu bu uyuz? Şimdi sinirlenmişti açıkçası. Cama bu hislerini vurgulamak için bir kere daha vurmayı düşündü. Ancak sonra bundan vazgeçti. Parmaklarını cama dayadı bunun yerine. Ovvv içeriden gelen ısı iyiydi. Acaba kuzeni kat kaloriferini ne kadar açmıştı öyle. Gözleri şaşkınlığa benzer bir öfke ile açılmış kuzenine bakıyorken nihayet Karl efendi zahmete girişmişti. Sonunda pencere açıldığında amigo kız olmann verdiği atiklikle içeri daldı. ''Sen bir pisliksin Karl. Ölecektim az daha.'' diye söylendi. Ancak Karl her zamanki gibi bu sözlerine aldırış etmemişti. Etrafı inceledi ve eşyalar tek tek incelemeye başladı. Ama incelemesini bitirmemişti ki kuzenciği lafa başladı.

"Hoş geldin Kacey buraya kadar cesaret edip gelmeni tebriğe layık görüyorum..." Hiç de samimi olmayan bir sesti bu. Kacey ister istemez bozulduğunu hissetti. Ne yani şimdi de davetsiz misafir muamelesi mi görecekti? Tamam davetsizdi ama Karl değil miydi benim evin senin de sayılır diyen. Yoksa bunda da mı samimi değildi. Derin bir iç çekti Kacey. Doğrusu umduğu gibi karşılanma değildi bu. Onu biraz mutsuz bir ifade ile süzmeye başladı. Pişman mı olmuştu geldiğine? Hayır. O hayatta genç olan tek yakınıydı. Soğuk bir bakışla Karl'ı süzen gözlerine yavaş yavaş yumuşak bir sevgi doldu. Kuzenine sarılmak istedi. Ama kendini tutmuştu. Biraz kızgındı ona ve tamamiyle kızgınlığı geçinceye değin naz yapacaktı. Gene de kızgınlığı ona tatlı bir gülücük atmaması için geçerli çoklukta değildi. ''Doğrusu beni içeriye almakta bilerek gecikme cesaretin için de kendini de tebrik etmelisin. Neyse ki iyi günümdeyim çin işkencesi yapmayacağım.'' diyerek kıkırdadı. Kuzeni onu kızdırdığının apaçık farkındaydı anlaşılan. Alaycı bir sesle sorduğu sorunun da Kacey'i daha da kızdıracağını düşünmüştü anlaşılan. ''Tatlım unutuyorsun ben artık amigo kızım. O çıtkırıldım, özenti Zümrütlerle karıştırma beni.'' diye yanıt verdi ona cilveli bir göz süzüşle. Normalde bu kadar da cilveli konuşmazdı. Ama Karl'ın yanında kendini güvende hissediyordu. O diğer erkekler gibi değildi. Farklıydı ve ona herhangi bir zararı dokunmazdı. Ve ayrıca şirinlik edilmesini hakedecek kadar da yakışıklıydı. Onun o nefis görünümüne ve harika ruhuna hayrandı. Bir kere ona söylemişti: Sende daracık bir beden ve bu bedene sığmayan kocaman yürek var aşkım. Ona aşkım diyordu. Çünkü ona neredeyse aşka benzer derecede bağlıydı. Ama gene de onun kendini diğer erkekler gibi görmesi onu korkunç bir hayal kırıklığına uğratırdı. Çünkü Karl'dan istediği şey kimsede bulamayacağını düşündüğü brşeydi. Buna da dostluk diyordu. Arada herhangi kıskançlık olmayan. Bir çıkar olmayan tertemiz bir dostluk olarak görüyordu aralarındaki ilişkiyi. Karl ona olmayan ağabey gibi olmuştu. Belki de bakmaktan çok bakılmaya yarayan işe yaramaz ihtiyar ebevenynlerinin yarattığı boşluğu dolduruyordu onunla. Kısacası ne yaparsa yapsın Karl'a ihtiyacı vardı.

"Nasıl olduda girişteki güvenlik görevlilerini atlattın? Yoksa işlerini mi savsaklıyorlar? Gerçi işlerini aksatmasalarda sen yine onları atlatırdın ya! Kedi gibi bir kızsın" demişti Karl. Ve Kacey'in yanaklarını ''kedi'' lafına gönderme yapar gibi şefkatle okşadı. Kacey havalı bir ifade takınıp kuzenine nispet yapar gibi baktı. Sonra da uzun ve sağlam tırnaklarını-zor gösterilerden önce kesmek zorunda kalırdı ne acı ki- ağzına götürüp, hohladı ve giysilerine siler gibi sürdü. ''Tatlım o benim çok gizli ve çok önemli sırlarımdan biri.'' dedi sanki gerçekten çok gizli bir şeyden bahsedermiş gibi. Sonra kuzenine sevecen bir bakış attı. ''Ama sana açıklayabilirim. Ne de olsa herşeyimi paylaştığım ve kendi kabuğumu bile yanında attığım kişi olarak bu şanı hakediyorsun.'' Elini yavaşça ağzına götürdü ve yavaşça öksürdü: Öhhöm, öhhem... ''Şimdi canım bak. Şu herşey inanan Gerard var ya hani? Biliyorsun değil mi onu? Tabi biliyorsun.'' demişti Karl'ın gözlerine dikkatle bakarak. ''O nöbetçiydi bugün canım ve benim yapmam gereken tek şey sevgili kuzenciğim- bu son kelimeyi bastırarak söyledim- beni baloya davet etti. O beni almaya gelmekte gecikince ben onu almaya geldim, demekti. Ve içeri girmeyeceğimi seni bahçede bekleyeceğini de eklemekte sakınca görmedim. Şimdi bizim çıkmamızı bekliyor olabilir. Ama kimin umurunda. Canı araştırmak isterse gideceği yer burası değil.'' diye ekledi sırıtarak. Sonra rahat bir ifade ile Karl'ın yatağına oturdu. ''Çünkü ona ufak bir yalan söyledim bu konuda. Kaldı ki o uyanana kadar ben çoktan buradan kaçmış olacağım. İçeriden açılan bir arka kapı biliyorum.'' sırıtması komik bir hal almıştı. Sonra yatakta iyice kendini arkaya attı ve Karl'ın yumuşacık yastıklarına kendini bırakarak bacak bacak üstüne attı. Daracık bir kotla sarılmış, ince bilekli, narin bacaklarını hafifçe sallıyordu. ''E senin yeni numaraların ne Karl? Bugün bir olay çıkarttın mı? Yoksa artık uslandın mı diğer yıllara nazaran?'' diye kıkırdadı. Sonra bunaldığını hissedip üzerindeki kalın montu çıkarmak için doğruldu. Terlemeye başlamıştı açıkçası. Tam da dışarıdayken tahmin ettiği gibi kalorifer sonuna kadar açılmıştı. Acele ile atkısını, kahverengi, karaca derisinden mantosunu çıkardı. Bu doğrulma sırasında dikkatini bir sandalyenin üstündeki türk kilimi çekmişti. Gözleri anında nefretle kısıldı. Büyükannesinin bol bol anlattığı lanet Türklerin imalatının burada ne işi vardı. ''Karl bu rezil şey de neyin nesi?'' diye haykırdı. ''Sen bunu odanda bulundurmayacak kadar zevklisin. Kesin şu garip arkadaşınındır değil mi?'' Karl'ın gözlerinin içine baktı. Sonra aniden onu kendisine bağlayan tek kan bağının Türk kanı olduğunu bir kere daha anladı. Yüzü allak bullak olmuştu. Çünkü kuzeni Yunanlı da olsa kendi gibi Türk olan bir akrabası yüzünden bu kadar yakındılar. Oysa aralarında gerçek bir kan bağı bile yoktu. Sadece kendi Türk ailesinden biri onun teyzesi ile evlenmişti o kadar. Büyük ihtimalle bu kilimi de o eniştesi hediye etmişti. Kacey bir an donakalmış halde kilime baktı. Gözleri dolmaya başlamıştı hissettiği karmaşık duygular yüzünden. Hem nefreti, hem özlemi, hem de farkındalığı aynı anda hissediyordu. Ve o an bir karar verdi. Belki de içinde nefret filizlenmesine izin vererek büyük bir hata yapıyordu. Kendi ırklarndan herhangi birinden nefret etmek saçmaydı. ''Karl hani geçen gün bana demiştin ya eniştemle seni tanıştırayım mı diye. Ben de yanıt vermemiştim.'' dedi gözlerini kilimden ayıramadan. ''Onu en kısa zamanda tanımak istiyorum. Birgün yaz tatilinde...'' ama kelimeleri boğazına diziliyordu. Sustu. Ama bu suskunluk kısa sürdü. ''Şişşt Karl. Bebeğim aklıma gelmişken sorayım. Yamakasi neyin nesi?''
avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 3:49 pm tarafından Kybelle
Karl Aquino

Take Me To Your Heart


"Doğrusu beni içeriye almakta bilerek gecikme cesaretin için de kendini de tebrik etmelisin. Neyse ki iyi günümdeyim çin işkencesi yapmayacağım.Tatlım unutuyorsun ben artık amigo kızım. O çıtkırıldım, özenti Zümrütlerle karıştırma beni.'' demişti.Kacey'in kendinden emin dolu bu ses tonundan her zaman hoşlanmıştı.Tamam kendisini fazla beğenmemesi daha alçak gönüllü olması gerekiyordu ama onda kendisini cezbeden tatlı bir hava vardı.Sıcak ve canayakın...Kacey şimdiye kadar tanıdığı en iyi insandı.Onunla şakalaşmak yeri geldiğinde kızdırmak hoşuna gidiyordu çünkü kızdırdığında kendisine verdiği tepki çocukça değilde zekiceydi.Ne derse desin ne kadar kızdırmaya çalışırsa çalışsın her zaman kendisine yapıştırıcak bir laf buluyordu.Buda onun hoşuna gidiyordu.Yine o anlarından birindeydi Karl yüzüne hayranlık dolu parlak bir gülümseme yerleştirdi.
"Çıtkırıldım zümrütlermi??? Dalgamı geçiyorsun!!!hepside taş gibiler Özellikle o Ivy yokmu şu zümrütlerin yöneticisi harika bir şey , ya Jacqueline'ye ne demeli bak birde Sussie var Afrodit'in iyi anlarından birine denk gelmiş olmalılar.Bu kızlar Pegasus'un sahipleri gibiler.Harika... tek kelimeyle harikalar,eh bir erkek onların yanında kendini cennette gibi hisseder heralde... ben kendi şahsıma öyle hissediyorum"dedi laf arasında, sonra sırıtarak baktı.Bunun öyle olmadığını Karl tabiki biliyordu o dış görünüme önem veren biri değildi insanın dışını değilde ruhunu severdi o.Tek istediği Kacey'e biraz sataşmak ve kızdırmaktı.Ama onun o daracık odada kendisini kovaladığını düşünemiyordu.Her şeye rağmen fazlasıyla seviyordu bu kızı kendi gözünde farklı bir yeri vardı.
Cidden güvenlik görevlilerini nasıl atlatabilmişti Kacey? kafasının içindeki soruya karşılık geç kalmadan gelmişti.
''Tatlım o benim çok gizli ve çok önemli sırlarımdan biri.''dedi kendisine bakışları ne kadarda tatlıydı.''Ama sana açıklayabilirim. Ne de olsa herşeyimi paylaştığım ve kendi kabuğumu bile yanında attığım kişi olarak bu şanı hakediyorsun.'' Karl'ın yüzünde tatlı canayakın bir ifade oluştu hafif bir tebessümle Kacey'in konuşmasını bitirmesini bekledi.''Şimdi canım bak. Şu herşeye inanan Gerard var ya hani? Biliyorsun değil mi onu? Tabi biliyorsun.'' bilmez olurmuydu.Aptalın tekiydi.Kacey'in onu seçmesine şaşmamalıydı elinde oynatabilcek birini rahatlıkla bulabiliyordu ve Gerard'da buna çok musait biriydi. "Kafasına ne kadar jole sürdüğünün hesabını yapan para düşkünü gerzek herif..."diye geçirdi zihnin bir köşesinden. İşte içinde garip bir duygu oluşmuştu.Kıskanıyormuydu yoksa? Böyle bir şey nasıl olabilirdiki? kendi kendine
"Tamam Karl sakin ol Kacey artık eski Kacey değil büyüdü güzelleşti ve istediği kişiyle dolaşmayı ve gezmeyi hak ediyor bu arada sanane - ki?- neden kıskançlık yapıyorsun sen hayattan alabildiğin kadar zevk aldın şimdi sıra onda" sanki kafasının içinde bir iyi birde kötü taraf vardı ve birbiriyle mücadele ediyordu " Ne demek hayattan zevk alıcak,onun kırılmasını incinmesini istermisin?ayrıca unutma ona karşı kendininde henüz anlamadığın daha doğrusu anlamak istemediğin değişik duygular hissediyorsun"dedi diğer ses.Kafasının içinde iki zıt düşünce birbiriyle kavga ediyordu sanki "hissetmiyorsun , hissediyorsunnn!!! , hissetmiyorsun, hissediiiiiyorsuuuunn!!! " düşüncelerinde büyük bir patlama oldu birden "Yeter!"dedi zihnindeki kendine ait olduğuna inandığı gerçekçi ses...
''Çünkü ona ufak bir yalan söyledim bu konuda. Kaldı ki o uyanana kadar ben çoktan buradan kaçmış olacağım. İçeriden açılan bir arka kapı biliyorum.''dedi Karl karşılık olarak tebessüm etti her zamanki olgun tavırlarından birini takınmıştı yine ''E senin yeni numaraların ne Karl? Bugün bir olay çıkarttın mı? Yoksa artık uslandın mı diğer yıllara nazaran?'' demişti oda kendisinemi sataşıyordu yoksa??? ehh!bunu yapmasa iyi olurdu çünkü onu oturduğu yatağa iteleyerek yapıştırır ve kendinden geçene kadar gıdıklardı.Yapmadığı şey değildi bu Karl'ın.Daha önceleride bir çok kez Kaceyi bayıltana kadar gıdıklamıştı en sonunda bırakıp kendisine gelmesine izin verdiğinde sonuç olarak bulundukları yerde birbirleriyle yastık savaşı yapıyor olurlardı.Evet eğlenceliydi özellikle son yaptıkları su savaşı biraz çocukçaydı ama Karl'ın özellikle ikisinin bu tarz çocukluklarla yaşadıkları kötü anılarını unutmaları iyi oluyordu. Tam ağzını açıp Kacey'e cevap vereceği sırada beklemediği bir tepki almıştı.Kacey'in yüzündeki gülümseme silinmiş yerini sert bakışlar almıştı.Nolmuştuki şimdi birden bire buna? anlayamamıştı o sırada gözü yerdeki halıya ilişti çünkü Kacey'in neredeyse öfkeyle baktığı tek şey oydu.
''Karl bu rezil şey de neyin nesi?Sen bunu odanda bulundurmayacak kadar zevklisin. Kesin şu garip arkadaşınındır değil mi?'' demişti.Nasıl yani garip arkadaşının? kimden bahsediyordu bu? oda arkadaşı Joakin'denmi?.Tamam Joakin garip olabilirdi ama zevksiz olmadığı kesindi.Hem o halıyı Joakin almamıştıki ne anlardı o halıdan hediyelik eşyalardan.Karl'ın içinden kahkaha dolu bir ses yükselicekken kendini zor tuttu.Kacey'in Joakin'e olan tutumunu biraz garip buluyordu ama herhangi ufak bir şeydede direk onu suçlu bulması ilginçti.Bir çok kız onun peşinden koşarken onun böyle tutum göstermesi ilginçti - evet ilginç...
''Karl hani geçen gün bana demiştin ya eniştemle seni tanıştırayım mı diye. Ben de yanıt vermemiştim.Onu en kısa zamanda tanımak istiyorum. Birgün yaz tatilinde...'' böyle dediğine göre o halıyı eniştesinin aldığını anlamış olmalıydı ve Kacey'in Türklere olan kini bir kez daha aklına geldi.Yavaşça kendi oturduğu koltuktan kalktı Kacey'in yanına ilişti o yatakta oturuyordu kendisi ise Kacey'in dizlerinin önüne yatağın ucuna çökmüştü.İlk önce Kacey'in ufak ellerini kendi elleri arasına hapsetti sevgiyle okşadı.Sonra birden ani bir haraketle bıraktı.Oda kendi bu hızla değişen tepkilerine alışmış olmalıydıki Karl'a ses çıkartmamıştı.Onun yerine tepkisini değiştirip.''Şişşt Karl. Bebeğim aklıma gelmişken sorayım. Yamakasi neyin nesi?''demişti.
Kacey'in konuyu değiştirme çabasını anlamıştı fakat aldırış etmedi şu an onunla bir ağabey yakın bir akraba ve belkide herşeyden önemlisi bir ebeveyn gibi konuşmalı ve zihninde oluşan kötü düşünceleri bir kenara atmasını sağlamalıydı.Kacey'in gözlerinin içine bakarak sözleri birbirinin ardına sıraladı oturduğu yerden ,anlayışlı biriydi Karl ve şu anda yaptığı şeyde öyleydi büyük bir olgunlukla Kacey'e bakıyor ve söyliyceği sözleri iyi seçmeye çalışıyordu.

"Bak Lelia seni sevdiğimi biliyorsun,belki sana aptalca gelebilir ama seni korumak ve yardımcı olmak tek genç erkek akraban olarak benim görevim"dedi derin bir nefes aldı odadaki havayı ciğerlerine çekiyor ve az önce Kacey'in verdiği tepkiyi hazmetmeye çalışıyordu.Leila ona kendisini en yakın hissettiği anlarda ve içini açtığı anlarda söylerdi bu adını.Şimdide öyle yapıyordu.Evet onu korumalı ve hep yanında olmalıydı kesinlikle yalnız bırakmıycaktı Leila'yı Karl'ın ona onunda Karl'a ihtiyacı olduğu gün gibi açık ve ortadaydı.Kendisine açıklamak istemesede Kacey'in sevgisine yakınlığına ihtiyacı vardı.Birbirlerinden destek alıp hayata karşı çıkabilirlerdi.

"Annenin ve babanın öldürüldüğünü biliyorum söylediğim sözler sana acımasız gelebilir ama inanki sen benden daha şanslısın en azından sevdiğini gözlerinin önünde ölürken hayattan koparılırken tanık olmadın.Onun soğuk bedenini kollarının arasında tutmak ve ebediyen senden ayrıldığını hissetmek o kadar kötüki.Onun mezarının başına gidipte saatlerce oturmak artık yanında olmadığını olamıycağını hissetmek.Sadece boş soğuk mezar taşına ve üzerinde yazan adına içindeki sızıyla bakmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum.Zamanla bende acımasız sert duyguların içerisine hapsoldum ama bunlar zamanla geçicek ve yerini sadece koca bir boşluğa bırakıcak,büyük annenin senin beynini yıkadığının farkındayım.Türklere olan antipatinide anlamıyorum daha doğrusu anlamak istemiyorum.Sonuçta annen bir Türktü değil mi? babana delicesine aşık olan ölümü bile göze alabilen biriydi öyle değil mi?onun bir kaç katil akrabası yüzünden böyle bir genelleme yapman doğru değil.Hangi millet olursa olsun hiçbiri bir değildir hepside bir kalıp değildir.Türklerin namus anlayışı hayatlara bakış açıları gelenekleri görenekleri farklı bizlerinde olduğu gibi, senin kendine benimsediğin ırkının içinde katil omladığınımı sanıyorsun? o yüzden hepsini bir kalıp içerisinde değerlendirme." dedi sesi boğuk çıkmıştı

"hadi kalk ayağa bir daha seni böyle düşüncelerle karşımda görmek istemiyorum sen zeki ve akıllı bir kızsın enişteme gelince seni en yakın zamanda tanıştırıcam emin ol sende ondan çok hoşlanıcaksın çünkü çok canayakın ve sıcakkanlı biridir"dedi gülümseyerek göz kırptı

Kacey'i ellerinden tutup ayağa kaldırdı.Şimdi ikiside karşı karşıyaydılar.
"hımm ! sanırım Yamakasi ne diye bir soru sormuştun,bir çeşit sokak sporudur.Duvarların üstünden atlarsın binalara tırmanırsın anlıycan normal yürümezsin tavşan gibi zıplarsın sürekli, böyle bir çeşit spordur.Bir ara seninle eğlenmek istediğimizde Champpell'in binasına tırmanın şu yeni gelen Dekanın ofisini camdan dikizleriz,bakarız ne haltlar karıştırıyor"dedi sırıtarak ve birazda küçük bir çocuğu gülümsetmeye çalışan tebessümüyle.
Sonra Kacey'i belinden tutup kendisine doğru çekti.Yandaki cd çaların düğmesine dokundu odayı hafif romantik bir dans müziği doldurmuştu. "take me to you heart"

"Take me to you heart Kacey" bu sözleri Yunanca söylemişti fakat onun anladığından adı gibi emindi
" madem baloya gitmek yerine buraya kadar geldin o zaman bu gecenin ilk dansını bana bahşedersen çok memnun olurum"dedi ince beline hafifçe sarıldı ve kendisine çekti o sırada oda arkadaşı Joakin baskın yapsaydı ne derdi acaba?
avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 3:50 pm tarafından Kybelle
Kacey Leila Whitaker

Sunset or Sunrise

Karl'ın Zümrüt kızlarından bahsedişine kendinden beklemeyeceği kadar bozulmuş ama renk vermemişti. Eh kendini birine açmanın da belirli sınırı vardı değil mi? Hem Karl'ın onu yanlış anlayıp farklı şekilde değerlendirmesini istemiyordu. Bu yüzden bu konuya herhangi bir yanıt vermeden geçmişti. Ancak şimdi ister istemez söyledikleri aklına takııyordu. Bu kızlar Pegasus'un sahipleri gibiler.Harika... tek kelimeyle harikalar,eh bir erkek onların yanında kendini cennette gibi hisseder heralde... Ben kendi şahsıma öyle hissediyorum,sözcükleri yankılanıyordu beyninde. Karl uzun uzun az önce farkna zaten vardığı şeyleri anlatırken ifadesizce onu dinliyordu. Kilime takılmış gözleri çok derinlere dalmıştı. Söylenenleri duyuyor anlıyor ama onları düşünmüyordu. Düşündüğü tek şey vardı: Ben kendi şahsıma öyle hissediyorum. Onun kendi söylediklerine inanıp inanmadığını merak ediyordu. Cidden kalkıp da Sussie ile çıkmaya kalkabilir miydi? E bundan Kacey'e neydi? Karl'ın o kadar süre acı çektikten sonra biri ile mutlu olmaya hakkının oladığını mı sanıyordu yoksa? Bu bencillik olurdu. O halde rakibim olmayan bir k.lt.kla mutlu olsun, sözcükleri geçti aklında. İlginçti. Neden hakaret etmişti ki hayali bir sevgiliye durduk yere. Kendine gülmemek için kendini zor tutmuştu. Ancak dudaklarının kenarında beliren kasılmayı engelleyememişti. Yüzünde na bilmiş bir ifade veren o ünlü gamzelerinden belirmişti. Sanki bir hinlik düşünüyor ama uygun zaman kolluyor gibiydi uygulamak için.

''Sen zeki ve akıllı bir kızsın.'' Bu söz üzerine hafifçe kikirdedi Kacey. Bir bahane olmuştu işte gülmek için. ''Değil mi yaa! Ben işte...'' diyerek hafifçe dilini çıkardı Karl'a. Karl ise istifini bozmadan devam etti. ''Enişteme gelince seni en yakın zamanda tanıştırıcam emin ol sende ondan çok hoşlanıcaksın çünkü çok canayakın ve sıcakkanlı biridir.'' Kacey omzunu silkti. Amcadan hoşlanıp hoşlanmamak umurunda değildi. Barışmak istiyordu kendi içinden artık ailesi ile. Kendisin diğer dünyaya gitmek vasıtası ile terk eden anne ve babasına karşı duyduğu o haksız ama eline olmayan isyanı yok etmek istiyordu. Amcayı sevse de sevmese de onunla karşı karşıya gelmesi aynı sonucu verecekti. Zaten ne kadar alakası kalırdı ki Yunanistan'daki bir aile ile. O Amerika'da kalacaktı hayatı boyunca. Burada yaşamak ve diğer herşey güzeldi. Belki başka eyaletlere taşınırdı ama kalkıp da deniz aşırı ülkelere gitmeyi düşünüyordu. Cesaret edemediğinden değildi. Eğer onu çeken birşey olsaydı cehenemn dibine bile giderdi. Sadece hevesi yoktu. Karl'a bu söz üzerine tatlı bir gülümseme ile bakmıştı. e o kendi ellerini tutup nu ayağa kaldırmıştı. Karşı karşıyaydılar. Ve el ele tutuşmuşlardı. ''Hımm! Sanırım Yamakasi ne diye bir soru sormuştun,bir çeşit sokak sporudur.Duvarların üstünden atlarsın binalara tırmanırsın anlıycan normal yürümezsin tavşan gibi zıplarsın sürekli, böyle bir çeşit spordur.Bir ara seninle eğlenmek istediğimizde Champpell'in binasına tırmanın şu yeni gelen Dekanın ofisini camdan dikizleriz,bakarız ne haltlar karıştırıyor''Kacey'in gülümsemesi genişledi. Yüzünde kibir falan kalmamıştı her zaman yüzünde varolan. Karl'ın ''Sıcak, tereyağlı ve ballı bir kızarmış ekmek'' adını verdiği tebessümü belirmişti yüzünde. Elini sıktı hafifçe kuzeninin sevgi ile. ''O halde Yamakasicileri de Amigo takımına almak lazım. Amigoların yaptıklarının bundan farkı yok sonuçta. Dekanın ofisine gelince onu dikizlemek için bizim sıçrama standına gel yeter. Şu anda eski dekanın eşyalarının yerini ezbere sayabilirim.'' Narin, küçük ellerinden birini kaldırdı ve Karl'ın yanağına götürdü. Hafif bir dokunuşla kuzenin kulağının altına sürttü parmaklarını. Kacey'in okşayışı da buydu işte. Tırnaklarının uzun olmasından dolayı dikkatli olmak zorunda kalıyordu tırmık içinde kalmasın kuzeni diye.

Karl onu belinden tutup kendine çektiğinde şaşkın bir ifadeye dönmüştü yüzündeki tebessüm. Ne yapıyordu Kar? Beklemiyordu ondan böyle bir şey. Yanaklarına parça parça allıklar yayıldı. Donakalmıştı. Tek kelime bile edemiyordu. Karl CD player'in dokunmatik tuşlarına dokunmuştu yanlarında duran. O an içi rahatladı. Sadece dans etmek istiyordu. ''Take me to your heart Kacey'' Kacey utangaç bir hal almış gülümseme ile bir süre baktı ona. Karl şarkı sözlerini kendi diline çevirip söylemeyi seviyordu. Kacey genellikle buna çok gülerdi. Bazı şarkıların yunanca hali o kadar komik oluyordu ki. Hele Karl'ın bu gülüşmelere alınmış ifade ile bakıp yunancanın o kadar da feci bir dil olmadığına dair kırgınca bir hava verilmiş sesle konuşmasına resmen kopuyordu. Eğlenceli biriydi Karl. Onu sürekli eğlendirmenin bir yolunu mutlaka buluyordu. En kötü anlarında bu yüzden onun yanına gidiyordu zaten. ''Madem baloya gitmek yerine buraya kadar geldin o zaman bu gecenin ilk dansını bana bahşedersen çok memnun olurum'' sözleri çınlamıştı kulaklarında. Kuzeninin sesi ona neşeli çnları anımsatırdı. Çın çın öterdi çoştuğu zamanlarda. Onun bir zamanlar büyük bir travma atlattığına neredeyse uzun süre doğru düzgün konuşmayıp sadece yere baktığına inanmak güç geliyordu şu an. Sevdiği kızı kaybetmşti Karl ve az önce kendisine bunu ilk defa açıklamıştı. Anlaşılan o da barışmaya başlamıştı içindeki şeyle Kacey gibi. Üstelik bunu sevgili kuzeni için yapmıştı. Ona hayrandı Kacey. Gerçekten güçlü bir kişiliği vardı Karl'ın. Şimdiye kadar gördüğü ve tanıdığı kimseye benzemiyordu. Kollarını dansı kabul ettiğini belirtircesine kuzeninin boynuna dayadı. Onun yüzüne büyük bir sevgi ile bakıyordu. ''Take me to your soul Karl'' dye devam ettirdi az önceki şarkısını Karl'ın. Ancak yunanca değil kendi bildiği dilde söylemişti. Müziğin ritmi ile Karl'ın kollarında hafifçe salınırken odanın sıcağının rehavetinin etkisi ile kendini bitkin ve rahat hissediyordu. Başını yavaşça eğdi ve hayatta en saf şekilde sevdiği tek kişinin omzuna başını yasladı. Şimdi başı omzunda sanki danseden onlarmışçasına görüntüleri kımıldanıp duran eşyalara baktı dalgınca. Acaba yaz okulunun bitimindeki şu son sınavın sonucu ne olacaktı. En çok da onun kötü olacağından koruyordu ve aksi gibi en sona kalan o olmuştu açıklanacak. ''Karl bugün biraz dertleşmek istiyorum.'' dedi kısık bir sesle. ''Glory ile kavga ettim bugün. Ben gerçekten ikiyüzlü kendini, beğenmiş, süslü yarasanın teki miyim?''
avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 3:51 pm tarafından Kybelle
Karl Aquino

Turkey and Germany // Nach und Zukunft // Geçmiş Ve Gelecek

Hava iyice kararmıştı.Aylar sonra ilk defa tek başına yolculuğa çıkıyordu.Başına gelebilecek herhangi bir şeyin korkusu içini iyice sarmıştı.Tren istasyonu artık son yolcusunuda gözden kaybetmişti etrafta Amanda'dan başka hiç kimse yoktu.Uzun yıllardır Türkiyede yaşıyordu orda doğup büyümüş hayatı orada tadmıştı.Bir Yunandan çok Türke benziyordu başına geçirdiği kısa başörtsü saçlarının neredeyse yarısını kapatmıştı yanlarından saldığı gür siyah örgüler vücudunu sıkıca örten pardesüsünün üstüne dökülüyordu.Elinde sadece küçük bir bavul vardı ordan kaçarken eline sadece bunu eski yıpranmış bavulu alabilmişti.Siyasi olaylar birbiriyle anlaşan iki ırkın arasına girmişti senelerce yaşadıkları dostluk,özgüven ve anlayış birden bire çökmüş ve Türkiyeden sürülmüştü.Kocası Necip asil soylu bir Türktü fakat onun buraya sürülmesini engelleyememişti.Bütün siyasi olaylardan nefret ediyordu.Ve üç çocuğunu ondan alan acımasızlardan...Gözlerinden yanaklarına doğru göz yaşlarının süzüldüğünü hissetti.Oğulları Hector , Hylas ve Ennis'i kim bilir bir daha ne zaman görücekti.
Kalbine bir acının dolduğunu duyumsadı, içi acıyor ve yüreği yanıyordu şimdiden özlemişti onları."Ya iyi davranmazlarsa,anneleri bir yunan diye dışlarlar ve kötü davranırlarsa".Aklından binbir türlü kötü düşünce geçti.Hayatının tüm güzelliklerini elinden alan aynı zamanda bir sürü güzellik veren o ülkeye bir daha ayak basabilecekmiydi.Bulunduğu yerde Tren istasyonunda başını öne eğip istavroz çıkardı. "Tanrım oğullarımı ve kocamı koru" dedi ince zayıf ve güçsüz bir ses.O an sadece oğullarını ve kocasını düşünüyordu.O karanlıkta başına herhangi bir şeyin gelebileceği düşüncesi bile bir başkasını ürpertebilirdi ama içindeki annelik ve koruma iç güdüsü kendisini düşünmesini engelliyordu.Hayatında hep sevgi vermişti daha fazlasını istememişti.Sevgi saygı hoş görü.Bütün bunları yaşadığı ülkenin insanlarından görmüştü ama şimdi onların yaptıkları Amanda'yı sürgün etmekti ve kendi gibi bir çok yunanı.
İlk Önce Almanyaya ordanda Frankfurt'a gelmişti Almanyanın en büyük ve kalabalık şehirlerinden biriydi fakat o an Tren istasyonu o kadar boştuki...Sadece bir kaç dilenci vardı.Çocuklarını ve kocasını düşünmekten etrafına bile bakınamamıştı .Ne yapıcaktı şimdi burada tek başına ve yalnız kalmıştı içindeki korkunun yavaş yavaş belirginleşmeye başladığını hissetti.Yanına gelen bir adamın yardımıyla hayata başlamıştı ve ilerde diğer eşi olacağı insanı ilk defa görmüştü.Evet gerçek bir Yunandı ama o yinede eski hayatını Türkiyede geçirdiği yaşamını özlüyordu içten içe .Orada elinde eski bir bavulla dururken hayatın onu kendi ülkesine Yunanistana sürükliyceğini ve orada torunları olacağını bilmiyordu bile ve onu diğer çocuklarından ayıran zalim Türklere böylesine düşman olacağınıda bilmiyordu .Ona göre zalimdiler çünkü ayrılmak zorunda bırakılmıştı bir daha çocuklarının yüzünü ne görebilmiş nede seslerini duyabilmişti.Ve şimdi tek isteği ölümün onu hayattan bu dünyadan almadan Türkiyede yaşayan diğer çocuklarını görmekti ve bunun için Yunan eşinden olan torunu Karl'ı görevlendirmişti...

Zukunft // Gelecek

''Karl bugün biraz dertleşmek istiyorum.Glory ile kavga ettim bugün. Ben gerçekten ikiyüzlü kendini, beğenmiş, süslü yarasanın teki miyim?'' demişti Kacey küçücük burnunu ve başını yukarı kaldırmış bu soruyu Karl'a sorarken kendisinin ne kadar tatlı göründüğünün farkında değil gibiydi asıl onu cezbedende Kacey'in bu haliydi.Glory'in birkaç kıskançlık sözüne aldanması onun alçakgönüllü olduğunu gösteriyordu.Zaten kendini beğenmiş olsaydı direk gelip Karl'a böyle bir soru sormaya gerek bile duymazdı.Noluyordu Karl'a son zamanlarda okuduğu Adalet sistemiyle ilgili bütün uğraşılarını bırakıp Psikoloji analizliğinemi başlamıştı..
"Sana bunlarımı söyledi"dedi Karl sırıtarak. Kızların birbirlerini ezmek için hakaret ediş tarzlarına gülmekten kırılıyordu.Genellikle komik olurlardı.Onları bir köşeye çekilip izlemek zevkli oluyordu - kaldıki sonunda kesinlikle saç baş kavgaya girişirlerdi ve okulda ne kadar eğlence düşkünü erkek varsa tezahürat tutarak izlemeye başlarlardı.Aslında Karl'a göre bu tarz şeyler basit ve kafaya takmaya gerek görülmeyecek şeylerdi ama Kacey'i üzen cadıyı kucağına alıp pataklamak geliyordu içinden.
"Sen süslü bir yarasa bile olsaydın yinede benim gözümde kusursuz biri olurdun,ama değilsin bunu bir tek ben değil herkes biliyor.Glory seni kışkırtmak istemiş sadece"dedi.Hava iyice kararmıştı balonun şimdiye kadar bitmiş olması gerekirdi. '''umarım Joakim erken gelmez''' diye düşündü.Şimdi kalkıpta onun körkütük sarhoş Kacey'e asılmasını kaldıramazdı.Çünkü sarhoşken ne yaptığını bilmiyordu.Onu ayık haliyle severdi Karl.
Leila... yanaklarındaki gamzeler ne kadarda hoş duruyordu...Karl'ın kahverengi gözleri istekle gölgelendi.Bakışları birden bire değişmişti cd çalardaki müzik bitmiş farklı bir müziğe geçmişti.Ama Karl bunun farkında değildi; sadece Kacey'i kollarının arasında tutuyordu.Nolmuştu birden bire ona? Kacey'i arzuluyormuydu yoksa? Genç kızı hafifçe arkasındaki duvara itti ; şimdi kollarının arasında hapsolmuştu.Ondan kaçmasını istemiyordu.Biliyorduki Kacey'i bıraksa ürkek bir ceylan gibi kaçıp gidicekti yada en azından o öyle hissediyordu.Yavaşça hipnoz olmuş gibi Kaceye doğru eğildi. "Leila" dedi boğuk bir sesle ve dudaklarını dudaklarına dokundurdu ilk önce.Dolgun yumuşak ve sıcacıktı...Kendi dudaklarıyla araladı Kacey'in dudaklarını ve yavaşça okşar gibi öpmeye başladı.Genç kızın dudaklarında bir şeyler arar bir şeyler sorar gibiydi...Tek elini kızı hapsettiği duvardan çekti ve belinden tuttu..Dudaklarını hafifçe çekti mırıltılı ve boğuk bir sesle "affet beni Leila seni kırmak istemem"dedi. Fakat yüzleri hâlâ birbirlerine o kadar yakındıki bir kez daha dudaklarının tadına bakmak için can atıyordu...Hakkında kötü düşünmesini istemezdi ama bir kez yapmıştı işte kendi istek ve arzularına sahip çıkamamıştı.Kacey'in onun olmasını istiyordu ama ileri gidemiycek kadar saygı duyuyordu ona
"Bana ne oldu bilmiyorum tek istediğim dudaklarının bir kez daha tadına bakabilmek"işte dürüst bir şekilde konuşmuştu yine içinde ne varsa dökmüştü Kacey'e.Kendisini bırakıp gitmekten onsuz kalmaktan korkuyordu,yakınlığını sıcaklığını kaybetmek kaldıramayacağı bir şeydi.Son bir kez daha Kacey'e doğru eğildi ve öptü.Kendisini itse bile artık önemli değildi o söyliyceklerini söylemişti.Kath'e içinden ihanet ettiğini düşünüyordu onun kendisinden uzaklaşan hayalinin yerini yavaşça Kacey almaya başlamıştı.
avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 3:51 pm tarafından Kybelle
Kacey Leila Whitaker

Sweety Scald

Tam olarak kaç yıl önceydi anımsamıyordu. Onu ilk gördüğünde içinde kıpırdanmalar hissetmişti. Hatta ondan hoşlanmıştı. Yakışıklıydı, uzun boyluydu, hatta kendisini en çok çeken özellik olan hazır cevaplık ve çenebazlık da ondan bol miktarda vardı. Kacey onu kahverengi gözlerinde kendine ait bir parça görmüştü sanki. Bu onu daha sempatik yapıyordu. Ancak daha çekici değil. Zaten o sıralar Edmundo ile çıktığından onu ayartmayı aklından geçirmezdi. Gene de onun yakınlarında olmak ve onunla çene çalmak hoşuna gidiyordu. Önceleri o mağrur havasından ödün vermeden konuşmuştu onunla. Sonra ona karşı duyduğu güvenin etkisi ile o kibirlilik duvarını yavaş yavaş atmaya başlamıştı. Nerde tanışmışlardı? Iıı evet hatırlıyordu. Hiç unutamamıştı ki. Zaten oraya hala gidiyordu. O gün de tek başına gitmek zorunda kalmıştı oraya. Henüz bir amigo kız değildi. Seçmelere katılmayı ve saçma sapan danslar etme zamanı ta lisede kalmıştı. O şimdi resim bölümü öğrencisiydi. Artık eskisi gibi popüler de değildi. Üniversitede popüler diye kavram oluyor muydu onu bilmiyordu. —Tabi sonradan Champell üniversitesinin liseden farkı olmadığını anlayacaktı- Yeni başlamışken gerçek hayatına bunu heba etmeye niyeti yoktu. Her neyse, okulun kantinine kendi başına gittiğinde bu gün kantinin epeyce kalabalık olduğunu fark etmişti. Kendi için bir sıcak kakao alacaktı, Edmundo için de bir sütlü kahve. Kalabalıkta nihayet kendine sıra gelip de alacaklarını alınca olmuştu olan. Kacey elinde fincanla geri dönerken o sırada finallere çalışmakta olan sevgilisi için bunlara nasıl katlandığını ve buna değip değmeyeceğini sorguluyordu ve bunu getirdiği dalgınlıkla hayatını değiştireceğini bilemediği kişiye çarpmıştı. Sanıyordu ki çığlık atmıştı Kacey acı ile. Çünkü hem kahve hem de sıcak kakao üstüne boşalmıştı ve canı korkunç acımıştı. Bunu yapan kişiye bakmıştı öfke ile gözlerini irileşmiş halde. Ve o kişi ne kuru özür dilemiş ne de önüne bakmasını beyan etmişti. Telaşla hemen bir koşu ortadan kaybolmuştu. ''Ne adam ama.'' diye öfke ile söylenirken geri gelmişti ama. Bir elinde kocaman bir buz torbası diğer elinde de sıcak bir çay vardı. Buzu anlamıştı ama çay ne oluyordu? Yanmış eline buzu bastırırken oturduğu bir sandalyede yanındaki masaya konan bu şeyi sormayı unutmamıştı. ''Eğer beni affetmenin yolu buysa üstüme döküp hırsını alman için getirdim.'' diye yanıtlamıştı onu genç adam. Bunu komik bulmuştu tüm sinirine rağmen Kacey. Gülmeye başlamıştı. Sonra hin bir gülümseme ile bir süre ona bakmıştı. Dökmeyi düşünmemiş değildi ama bir sorun vardı. ''Demek öyle. Ama ellerim acıyor sıcak şeyi nasıl tutabilirim?'' demişti ona. Genç adam da omzunu silkerek kaşlarını kaldırmış. ''İşte ben de öyle düşünmüştüm.'' diye yanıtlamıştı onu. Kacey kendini kıkırdayıp dururken onu affettiğini düşünmüştü. Ve o şimdi eli yanınca hep o günü, kuzeni Karl ile tanıştığı şu mutlu günü anımsayıp sızlanacağına sırıtıyordu.

Passion

Karl'ın alçak gönüllüğüne dair sıcacık, anlamlı ama aynı zamanda bir o kadar da kendisine boş gelen sözlerine gülümsedi. Gülümsedikçe çekici dudakları tatlı bir şekilde geriliyor, gözlerinin içine o ana kadar belirmeyen farklı anlamlar beliriyordu. Onun için aile hep soğuk, mesafeli biraz da acı verici bir kavram olmuştu. Annesi ve babası trajik bir sonla hayatından daha onları hatırlayacağı yaşta bile değilken çıkıvermişti. Şimdi ona bakabilecek olan ebeveynleri biricik oğullarının ölümünden dolayı kinle doluydu. Ve Kacey'e her baktıklarında oğullarının felaketine sebep olan kadının simasını görüyorlardı biliyordu. Direk yüzüne söylemeseler de bunu hissettirmekten hiç çekinmemişlerdi şu anki ebeveynleri. Bu yüzden hep bir eksiklik, bir gariplik hissetmişti kendinde. Bu garipliği fiziksel görünümünü geliştirerek ve aklını süslenmeye ve erkekleri tavlamaya vererek gidermeye çalışmıştı. Ve başkalarına göre bunu yapmayı da başarmıştı. Tabi bu başarı kendi için yeterli olan bir başarı olmamıştı hiç bir zaman. Ta ki Karl ile tanışıncaya değin. Onun yanında kendini her zaman güvende hissetmişti. Eksik yanını tamamlamıştı o farkında olmadan. Yaşadığı hüzün bile Kacey'in avuntusu olmuştu. Onun yaralarını sarmak kendi yarasını kendinden saklamak anlamına geliyordu. Herkesten hatta en yakınlarından bile sakladığı haşarı kişiliğini, o doğal, masum, kendine özgü ve amigolukla hiç alakası olmayan Kacey onun yanında ortaya çıkıyordu. Gizli gizli yaptıkları haşarılıklar, bir araya geldiklerinde oynadıkları oyunlar, yaptıkları nükteler eksik kalmış yanını dolduruyordu. Karl onun için kardeş hatta ağabey gibiydi. Ya da her ikisi de. Ancak onun kollarında salınırken bu kalıbın artık giderek kayıplara karıştığını hissediyordu Kacey. Başı Karl'ın omzundaydı hala. Onun sıkı kaslara sahip enfes vücudu kendisininkine dayalıydı. Yanaklarının hafifçe kızardığını hissetti. Yüzündeki gülümsemesi kayboldu. Garip bir zevk alıyordu dansın bu salınımlarından. Ama o bana ait olamaz hiç bir zaman o başkasına ait, diye düşündü bir an. ''Şey teşekkürler. Bana iyi geliyor sözlerin. Hem de çok.'' diye mırıldandı. Bedenini tutuşturan utanç mı yoksa başka şey mi olduğunu anlamadığı ateş sesine de etki etmişti. Müziğin değiştiğini fark etti. Sımsıkı kapatmıştı dudaklarını, dilini de dişlerinin arasında sıkıştırmıştı. Karl'ın onu kollarının arasında iyice kıstırdığını fark ettiğinde de dilini kanatmaya başlamıştı dişleri. Bedeni tir tir titriyordu. Nefes alışı iyice hızlanmıştı. Gözlerini Karl'ın gözlerine dikti. Ona direnmeyi aklının ucundan bile geçirmemişti. Bir yanı burada olmamayı dileyip pişmanlığını ilan ederken diğer yanı onun kendisine canı ne istiyorsa yapmasını arzuluyordu.

Karl'ın itişi ile dengesini yitirip geriye doğru sallandı. Sırtı hafifçe duvara çarpmıştı. Biraz da sertçe, canı yanmıştı biraz. İçinde ufak bir öfkenin alevlendiğini hissetti. Karl ona bunu nasıl yapabilirdi? Kaşlarını çatıldı. Şimdi birer noel süsü kadar parlak bir hale gelmiş olan mavi gözleri bariz bir öfke ile bakıyordu. Kaçıp gitmeyi denemeyi düşündü. Kendini savunması gerekiyordu. Şimdiye kadar kimse ona bu şekilde dokunamamış ve kolları arasında bu kadar sıkı, ah sımsıkı, tutamamıştı. Ama bunu yapacak isteğinin olmadığını anladı. Ya hep ya hiç politikası ile çalışan beyin belli belirsiz bir isteği görmezden gelmişti. Karl'ın kahverengi gözlerindeki arzu kendi gözlerinin öfkesini yumuşatmıştı bir süre sonra. Her daim ince olmasına özen gösterdiği belini saran kolu hissetti. Ardından onun, dudaklarına doğru eğildiğinin farkına vardı. Ve bunun farkına varır varmaz da dudakları onunkiyle birleşmişti. Ona karşılık vermeyi istedi. Onun kendisininkine korkunç bir yumuşaklıkla dokunan ve aklını başından alan dudaklarının tadını gerçekten çıkarmak istiyordu. Ama içinde alevlenen öfke ve ona yakıştırdığı görev buna izin vermiyordu. Onun yerine olduğu yerde duruyor ve hızlı bir şekilde soluk alıp veriyordu. Gözlerini bir süre sonra yumdu. Sadece öpücüğün verdiği garip uyuşmanın ve tatlı bir uykuya benzeyen rahatlığının tadını çıkarıyordu. İçinde yıllar yılı biriktirdiği tüm korkular, tüm nefretler, tüm baskılar eriyor ve gözyaşına dönüşüyordu ardından da gözlerinden akıyordu hafiften sızarak. Ancak diğer her şey gibi bu öpücük de bitmişti. Kendini hem cennetin en güzel yerlerinden düşmüş gibi hissediyor hem de bunun bittiğine seviniyordu. İçinde o ana kadar hissetmediği bir acı hissetti. Çok farklı bir şeydi bu. Annesinin özellikle de babasının nasıl öldüğünü dinlerken hissettiği korku ve nefret dolu acıya benzemiyordu. Bu çok daha insanı kıskıvrak kavrayan daha beter iki büklüm eden aynı zamanda onu bütünleyen bir histi. Karl'ın bir şeyler dediğini duyuyordu ama onları anlamıyordu. Sanki yabancı dilde konuşuyor gibiydi Karl. Farkında değildi belki ama sevgili kuzenine karşı tüm savunma duvarlarını kaldırmıştı. Ve şimdi o savunma duvarları içten, bir dost tarafından yerle bir edilmişti. Ona kalenin fethedildiğini söylemek istedi bir an. Neferlerini artık çekebilirdi. Artık onun için güvenliydi kale. Ama aynı şeyi kendi için söyleyemezdi. Başkası için ne kadar güvenli olduysa kendi için de bir o kadar korkunç tehlikeler içeren bir yere dönüşmüştü burası. Ve avunabileceği tek kişi vardı burada.

Aniden hıçkırmaya başladı. Elini yüzüne götürmüştü. ''Karl korkuyorum kalabalığın arasında gene yalnız kalmaktan bu sefer savunmasız, kendim tarafından bile terk edilmiş olmaktan.'' Bir öpücüğün onu bu kadar savunmasız hale getireceğini nerden bilebilirdi ki? Oysa birçok kişiyi öpmüştü. Dimitrie, Chane, Edmundo ve dahası... Hiç biri onun ruhunun bekâretine sahip olamamıştı gene de. Hepsi çok iyi öpüşüyordu, fiziksel olarak da harikalardı ama hiç biri Karl gibi içini eritememişti. Hiç kimse gerçekten Kacey'e sahip olamamıştı. Oysa Karl, en yakın akrabası? Oh en iyi arkadaşı... Nasıl aklına gelmemişti bu. Ne kadar safça düşünmüştü. Onun kendisine karşı hislerinin hep aynı kalacağına, hiç değişmeyeceğine nasıl da inanmıştı. Gözlerini ovuşturarak gözlerindeki yaşları sildi. Sonra ellerini indirip Karl'ın yüzüne baktı bir süre. Akan makyajı gözlerinin altını simsiyah yapmıştı ama bunu umursamıyordu şu anda. Bu çok uzağında bir meşguliyetti. Amigo Kacey duvarı yıkılmadan önceydi. Karl'a sarıldı sıkıca. Kendisini ürküten evet oydu, kaleyi fethedip duvarlarını yıkan, onu savunmasız halde bırakan da oydu ama aynı zamanda kendisini tamir edecek, üzüldüğünde yanında olacak tek kişi de oydu. Bunu asla inkâr edemezdi. Hıçkırarak ağlamaya devam etti bir süre. İçindeki korkusu, biriktirdikleri akıp gidene kadar da sürdürdü ağlamasını. Karl'a sımsıkı sarılmıştı ve omzuna başını koymuştu onun bir can şimdiymiş gibi. Onun kollarında ne olursa olsun kendini güvende hissediyordu. Yeterli derecede gözyaşı akıttığında aniden kesildi hıçkırıkları. Ama Karl'ı bırakmadı. Başını hafifçe kaldırıp kulaklarına eğildi. ''Biliyor musun Karl şu anda senden nefret ediyorum. Aynı zamanda bir o kadar da seviyorum. Bu nasıl oluyor sence?'' diye fısıldadı ona. Ancak sevginin daha ağır bastığına kara vermiş olacaktı ki kulağının altına değdirdi dudaklarını. Sonra yavaşça başını yana çevirip yanaklarını onunkine gömdü. Nefes alışı ve verişi tekrar hızlanmıştı. Onun bedenine iyice yaklaştırdı kendini. Başını geri çekti ardından ve ellerini kaldırıp önce onun kahverengi, yumuşak saçlarında gezdirdi. Ardından da elleri Karl'ın yanaklarını kavramıştı. Onun başını kendine doğru yaklaştırdı ve dudaklarını kendi dudaklarına önce değdirdi sonra da iyice yapıştırdı. Onu öperken bir yandan da alt dudağını hafifçe ısırıyordu. Onu o kadar istiyordu ki... Onu öpmeyi bir an kesti. ''Beni yatağa at Karl.'' dedi kesik bir sesle. Sonra dudaklarını öpmeye devam etti. Elleri artık sadece Karl'ın yüzünde değildi. Aynı zamanda gömleğinin düğmelerini de açıyordu. Bunun sonuçlarını düşünemiyordu. Aslında hiç bir şey düşünebiliyor değildi şu anda. En ufak endişesi varsa bile onu kendini korumaya sevk edecek kayıplara karışmıştı.
avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 3:52 pm tarafından Kybelle
Karl Aquino

Amor

En son ne zaman göz göze gelmişlerdi? En son ne zaman şu an olduğu gibi yakıcı bir arzuyla masum göz yaşlarının çevrelediği yüze bu denli içten ve arzuyla bakmıştı.Bedenine yaslanan sıcak ve yumuşak hatlarla çevrili vücudunu en son ne zaman bu denli çıldırtıcı bir zevkle okşamak istemişti?Mekan kavramı Karlda hiçliğe karışmıştı adeta, tek düşünebildiği kendisine bakan içi okşayıcı bir çift gözdü.Genç adama bakan masum yüzünde göz yaşlarının verdiği izler vardı.Nasıl yapabilmişti bunu Kacey'e ;onun ağlamasına dayanamıyor bir yandanda içini yakan arzuyu dizginleyemiyordu.İçinde oluşan ilkel dürtüler akıllıca davranmasını engelliyordu sanki."Korkuyorum kalabalığın arasında gene yalnız kalmaktan korkuyorum bu sefer savunmasız, kendim tarafından bile terk edilmiş olmaktan.''demişti ne kadarda çaresiz duruyordu ama buna karşılık kendisini öpen dudaklara mani olamamıştı.İçi kışkırtıcı yakıcı bir arzuyla yanıyordu.Hıçkırarak ağlıyordu karşısında Kacey,Karl birden kendini zalim ve acımasız hissetti önce tatlı bir şefkatle yanaklarını okşadı.Sonra kendisine sarılan Kaceyi kollarının arasında bir müddet tuttu.İki bedenin birbirine uyuşmasıydı bu, birbirlerini çeken ve tamamlayan bütünleşmiş bir beden gibiydiler.
Hava iyice kararmış odanın içi loşlaşmıştı yarı aralık pencerenin arasından içeri süzülen dolunayın parlak ışığı iki kişinin yüzüne vuruyordu.Zamanını kavrayamadığı olaylar zinciri peşpeşe sürüklüyordu Karl'ı n'olmuştu ona böyle birdenbire? kendisini ne hale getirmişti Leila? ondan başkasını düşünemez haldeydi? tek istediği ruhuna ve bedenine sahip olabilmekti.Kath'in ölümünden beri yaşadıklarımıydı onu Kaceye çeken? bu imkansızdı ; iki genç kız birbirinden o kadar farklılardıki.Kath her zaman utangaç olmuştu ama Kacey!!! onunla konuşurken içinde bir rahatlama hissediyordu düşündüklerini çekinmeden söyleyen aklına estiğini yapan biriydi,bu onu daha fazla çekici yapıyordu.Şu an yaptığıda oydu ''Biliyor musun Karl şu anda senden nefret ediyorum. Aynı zamanda bir o kadar da seviyorum. Bu nasıl oluyor sence?''bu sözleri fısıltı halinde kulağına söylemişti ve ardından gelen küçük öpücükler... Soluk alıp verişleri sıklaşmış ve Kaceyinkiyle karışmıştı.Elleri bedeninde dolaşmaya başlamıştı.Tek kelime çıkarmadan sadece vücudunu hissederek bir süre okşamalara bıraktı kendini karşısındaki kızın aynı anda vücudunu keşfediyor ve üzerindeki elbisenin kıvrımlarından içeri süzülerek teninin duruluğunu ve sıcaklığını hissediyordu. ''Beni yatağa at Karl.''onu çıldırtan son sözü buydu Kacey'in gömleğinin düğmelerinde dolaşan parmaklarının sabırsızca iliklerinde çözmesini bekledi.Sonra üzerinden çıkan kumaş parçasını umursamazca yere attı. Deminden beri bir ses çıkartmayan Karl Kacey'in üzerindeki elbise parçalarını çıkartmaya başlarken mırıltılı bir sesle "seni seviyorum Leila ve seni arzuluyorum sadece benim olmanı sadece bana ait olmanı ruhunla ve bedeninle bana ait olmanı istiyorum" sesi boğuk ve arzuluydu, yerde biriken elbise yığınlarını ayağıyla hafifçe itti bir çift çıplak beden karşı karşıyaydılar şimdi.Kaceyin bir şey söylemesine fırsat bırakmadan kucaklayıp karyolanın üstüne yatırdı.İçeri süzülen ışık Kaceyin bedenini sarmıştı. Okşamalarını ve öpüşlerini bir müddet kesip altındaki bedene baktı bir heykel kadar kusursuz ve güzeldi sabırsızca vücudunda dolaşan elleri durmuş gözleriyle okşuyordu sanki "masum kırılgan bir papatya gibisin "dedi dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme geçti.Üzerindeki son kumaş parçasınıda hırçın bir şekilde çıkartıp üzerine eğildi.Solukları nefes alıp verişleri birkez daha hızlanmıştı.Kaceyin hareketlerine uyum sağlayıp ritmik bir şekilde hareket etmeye başlamıştı.Bulanıklaşan bir anı geride kalmıştı ve Karlın hiç unutamayacağı bir anı yaşıyordu şimdi.İlk görüdüğü andan beri istediği şeyi elde etmişti ,şu an kollarının arasında tuttuğu ve arzuyla yanıp tutuştuğu kızın gözlerine bakıyordu ona sahip olurken.

Delante Recordacion

Yunan adalarının bilindik sıcak günlerinden biriydi akdenize bağlanan küçük adalardan biriydi.Deniz kum sahil... Denizin oluşturduğu küçük dalgalar hepsi iç içe ve muhteşemdi.Kendi bildi bileli burası için yaratıldığını hissediyordu.Sıcak ülkelerin maviliğin güneşin çocuğuydu o.İlk kez hayata gözlerini burada açmıştı burada doğup burada büyümüştü.Antik yunan heykelleri tarihi kaleler ve sınırda birbirine bağlanan iki ülke arasındaydı.Yaşamı hep güzelliklerle geçmişti hayatında hiçbir eksiklik yoktu.Sadece bir babanın eksikliği vardı yüreğini kasıp kavuran...Babası Rans başarılı bir arkeoloktu hayatını kazı çalışmalarına ve ülkeden ülkeye dolşamaya adamıştı.Bütün gücüyle işine yoğunlaşırdı belkide şimdiye kadar rahat ve iyi yaşamalarının sebebi buydu ama Karl içinde hissettiği bir baba sevgisinin eksikliğini duyumsamıştı her zaman.Yaşanan mutlu anlar doğum günleri ,okul birincilikleri, maç müsabakaları hiçbirinde yoktu hayatının en gurur duyduğu anlarında hep bir babanın eksikliğini duymuştu.Başarıyla aldığı bir okul diplomasında gözleriyle etrafında babasını ararken o sadece bir koltukta oturmuş gururla kendisine bakan annesini görüyordu.Bu her seferinde böyle olmuştu.Her seferinde hırsla gözleri dolmuş öfkesini içinde biriktirmişti.Okuluna gelen arkadaşlarının babası yanındayken o hep aramıştı hep beklemişti. İşi her daim oğlundan önce gelirdi,biraz daha başarı biraz daha şöhret oğluna bir parça vereceği sevgiyi eksik görmüştü. Kendi başına emeklemiş kendi başına babasız ilk adımlarını atmış ve yine kendi başına hayatta ayaklarının üstünde durmaya çalışmıştı.Belki iki haftada bir yada çoğunlukla haftalar peş peşe dizilir ve ay olur babasını gözleri camda başarısına başarı katmış yeni kazılar bulmuş olarak gelmesini beklerdi.Ya annesine ne demeliydi küçük kardeşinin dünyaya gözlerini açmasına tek başına sevinmişti.Karl hastane köşesinde hırsla adımlarını sayarken babasının tek yaptığı telefon edip haftaya geleceğini bildirmekti.Hissettiklerinin üzerinden zaman geçmişti ama bu hiçbir zaman unutturamamıştı.
Aradan zaman geçmişti belki ama bu hissettiklerini eksikliklerini unutturamamıştı ona. İşte o gün Karlın doğum günündede yine yoktu lanet olası kazı çalışmalarından birindeydi yine.Champelle başlayalı bir sene olmuştu ve yazın sıcağında kumsalda ilk defa sevdikleriyle bir doğum günü kutlıycaktı. Kaceyle ilk tanıştığı senenin ardıydı yeni bir akrabası olduğunu öğrenmişti onun gizemli havası ilgisini çekmişti ilk gördüğünde.Konuşmalar gülüşmeler ardından gelen ilk sıcak dostluktu.İçinde her zaman onu korumak ve savunmak gibi bir duygu hissetmişti.Belkide bir nevi sahiplenmekti.İlk başlarda Kaceyin öyküsü üzmüştü onu ve içinde acıma dolu bir his uyanmıştı fakat zamanla onun ne kadar güçlü olduğunu öğrenince bunu bir kenara bırakmıştı.Evet o her zaman kendisinden daha güçlüydü... Ama arada bir fark vardı o ailesini kaybetmişti ama Karl hiçbir zaman kendisiyle ilgilenen sevgisini veren bir babaya sahip olamamıştı varlığını bilmesine ve hissetmesine rağmen. Kaceyin annesinin cesaretine hayran olmuştu her zaman ve kızınında ona benzediğini hissettiği için Kaceyede aynı benzerlikte bir hayranlık duymuştu.
Kumsalda kutlanan bir doğum günü çılgıncaydı güneşin altında Karlın gülerek mumları üflemesi ve arkadaşlarıyla yaşadığı mutlu anlar güzel bir günün sonunu getirmişti yine her geçen günün ardından kumsala karanlık basmış ve toparlanıp evlerine gitmelerinin vakti gelmişti.Sevgili Kath o gün ayağını burkup erkenden eve gitmişti yanında bir tek Kacey kalmıştı.O zaman Kathin öleceğini ve birlikte yaşadıkları son mutlu günün olacağını bilemezdi. Kaceyle beraber son örtüleride toplayıp eve gidiceklerdi onu tatile yanlarına çağırması iyi olmuştu belkide.Değişik yerler görmesi sinirleri bozan bir büyükanne'nin yanından uzaklaşmasının iyi geleceğini düşünmüştü.İlk defa o gün Kacey'e içinde gösterdiği yakınlıktan öte bir şey hissetmişti.Gözlerine bakarken içinde garip duyguların oynaştığını hissedip bundan kaçınmıştı.Fakat şimdi bütün bunu düşündüğünde Kaceye o gün aşık olduğunu anlamıştı.Bilemezdiki yaşadıkları bütün olaylar Kathin ölümü bir babanın eksikliği bütün hislerini allak bullak etmişti. Ona gösterdiği dostluğun samimiyetinin yavaş yavaş silinip yerini dururamadığı bir aşkın alabileceğini nereden bilicekti.
avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 3:53 pm tarafından Kybelle
Kacey Leila Whitaker

Are You Going To Take Me Your Heaven Or Throw A Hell?

Anlatılan her şey ya abartı çıkar başınıza geldiğinizde ya da anlatmaya yetmemiş olur kelimeler. Ya da siz bilmediğiniz için hayal gücünüzde oluşan imgelemler anlamaya yardımcı olmakta yetersiz kalır. İşte bunda da öyleydi. İlk defadan bahseden tüm sözler yalan oluyordu yavaş yavaş. Ne berbat bir hayal kırıklığıydı bu ne de aklını başından alacak patlamalardan oluşuyordu. Doğaldı, saftı, sadeydi... Dile düşüp kirletilen, utançla gizlenen bir şeyin bu kadar bakir bir duygu olacağı nerden aklına gelebilirdi ki? Karl'ın dokunuşları, okşayışları, onunla olan o tatlı dansı belki de yıllarca unutamayacağı, aklından çıkaramayacağı bir deneyim olacaktı Kacey için. Onun geniş gövdesinde ince, uzun parmaklarını gezdirirken odanın hararetinin neden daha da arttığını anlar olmuştu. Fazla sıcak olan hiç bir zaman oda olmamıştı. Kacey'in vücuduna yayılan arzu ısıtmıştı onu. Şimdi ise bu hararet artıyor artıyor doruk noktasına varıyordu. Hem kendi teninde hem de Karl'ın teninde boncuk bonduk terler birikiyordu. Kacey normalde başkasının terinden nefret ederken onunkini cennetten gelen bir esansmış gibi tenine sürünüyordu. Gözlerinin içine yarı gurur yarı sevinç dolu bir duygu olarak çözümlenecek bir şekilde bakan Karl'ın dudaklarına kapadı kendininkileri. Bu içindeki fırtınayı daha da arttırmıştı. Bugüne kadar kendini saklamıştı başkasından. Eline bile bin türlü nazla dokundurtmuştu. Şimdi bunun zaferini yaşıyordu. Beklemişti doğru kişiyi ve bulmuştu. Tenleri sanki yıllardır birbirini tanıyormuşçasına kendiliğinden olup bitiyordu her şey. Kendini tehdit altında ya da kullanılıyor gibi hissetmiyordu. Az önceki korkuları terk edip gitmişti ruhunu. O artık yetişkindi olgunlaşmıştı ne istediğini bilecek kadar, bunu anlamıştı nihayet Kacey. Dahası aynı şekilde ona kusursuz uyum sağlayan birini de bulmuştu. Sonsuza kadar sürsün isterdi. Ama sürmüyordu. Her şey gibi bunun da doruğu ve sonu vardı. Bu bittiğinde yüzünde tatlı bir tebessüm vardı. Karl'ın yüzüne az öncekinin aksine öfkeyle değil gülücükler saçarak bakıyordu. Derin derin nefes alıyor ve kendine gelmeye çalışıyordu. Bitkindi, Karl'a sarılıp dinlenmeyi istiyordu. Ama ne yazık ki bütün bu duygular da sona erdi. Endişeler başladı çok geçmeden. Elinden geldiğince sessiz olmaya çalışmıştı. Ama ya duyulmuşsa? Ya yurt yönetiminde olan herkes topluca odaya dalar ve onu bu halde yakalarsa. Dudakları gerildi. Yorganın üstünde kalan ince pikeyi üstüne alarak yatakta doğruldu. Ve o an bir şey fark etti: Yatağın üstüne yayılmış bekâretinin sonunu haber veren kıpkırmızı leke... Yüzündeki endişe daha da artmıştı. Neden şimdi yapmıştı ki bunu? Belki biraz beklemeliydi. Daha uygun bir ortam, daha uygun bir an. Ama o zaman bu heyecan da olmazdı ki. Karl'ın yüzüne çevirdi bakışlarını. Daha kendine gelememişti o anlaşılan. ''Ne yapacağız şimdi?'' dedi sesine soğuk, buz gibi bir korku yayılmıştı. Üzerine doladığı pike ile birlikte hızlıca ayağa kalktı. Eğilip giysilerini topladı. İç çamaşırları da Karl'ın yanındaydı. Bacaklarını saran pike yüzünden sekerek ama hızlı bir şekilde yurdun banyosunun kapısını açtı, içeri daldı. Bedenini terden temizleyecek, ona sıcak bir masaja yapacak olan duşa ihtiyacı vardı. Kapıyı ardından kapattı ve musluğu açtı üstünden pikeyi atarak.

Banyodan çıktığında üstünü henüz giyinmişti. Saçlarını kurutmak için havluya sarıp iyice silkeliyordu. Karl ile göz göze gelince çapkınca gözünü kırptı. Makyaj malzemelerini tam takım yanında taşıması her zaman onun avantajı olurdu. Ama bu sefer çantasını bile yanına almamıştı ki. Kanıtları ne yapacağını bilmiyordu. Belki de onu kendi yurduna götürüp yıkamalıydı. Sonra bir paket içinde Karl'a verirdi. O paketi nasıl süsleyeceğini düşünerek yatağa oturdu. ''Karl odanda poşet var mı?'' bir an duraksadı. Ona ne diyecekti şimdi? Kuzen diyemezdi, aşkım demek için de henüz çok erkendi. Henüz filizlenmiş olan, daha ayırtına bile tam varamadığı duyguya aşk diyemezdi. Bu çok basitçe olurdu. Popüler kültürün dilinde kirlenmiş anlamını yitirmiş olan bu sözcüğün en azından kendi dilinde gerçek anlamına kavuşmasını istiyordu Kacey. Ama diyebileceği bir şey vardı. ''Bir tanem.'' dedi bembeyaz dişlerini gösteren bir gülümseme ile. Karl onun her zaman bir tanesi olmuştu. Özeldi o, değişmezdi hatta tartışılmazdı bu ister arkadaş olsunlar ister de sevgili. Şu an sevgili lakabını ona yakıştırabilir mi emin bile değilken bile onun bir tanesi idi o. Kacey'İn gözünde bir sevgiliye söz verirdin hayatını paylaşmak için. Yarı nişan gibi bir şey olurdu. Ama Karl ile yaptıkları birbirilerine doğru düzgün aşk sözcükleri bile söylemeden birbirilerinin tadına bakmak olmuştu. Bir sınama olabilirdi bu ancak, bir başlangıç değil. Elini Karl'a uzattı. ''Karl buraya gel.'' Onun bileğinden tutarak yanına oturttu ve ciddi bir ifade ile onu süzdü. Ne düşünüyordu şu anda? Memnun muydu yoksa pişman mıydı? Ondan kaçacak mıydı yoksa onunla bir arada olmaktan mutluluk mu duyacaktı? ''Seninle bunun hakkımda konuşmam gerek. Biliyorum biraz soğuk oldu bu sözler ama şu ana kadar ilişkimizin boyutu farklıydı hem de çok farklı. Ama artık eskisi gibi olamayız. Tahammül edemem buna. Senin o güzel dudaklarının...'' yüzü hafifçe kızardı. Sanki az önce kendini bıraktığı kişi değildi Karl. ''...tadı aklımdan çıkmayacak biliyorum. Ama eğer sen...'' Kaşlarını aniden çattı. Acı verici bir deneyimdi bunu konuşmak. Az önce olup biten ne kadar güzel ve berraksa şu an o kadar belirsiz ve korkunçtu. Yutkundu bir an. Sonra sözlerine devam etti. ''Eğer sen birine bağlanmaya hazır değilsen beni istemiyorsan seni anlayışla karşılamaya çalışacağım.'' Yalan söylüyordu. Bunu asla yapmazdı. Eğer şu anda o bu yaşadıklarını hiçe sayarak bu işi unutmayı önerirse tırnaklarını yüzüne geçirecek kadar nefret edecekti ondan. Yurt görevlileri tarafından yakalanmayı göze bile alarak acı içinde haykıracak ve az öncekinden daha beter bu sefer gerçekten kalbi kanayarak ağlayacaktı. Ve hayat ona bundan sonra zindan olacaktı. Eski güzelliği bile kalmayacaktı gireceği depresyon yüzünden. Bunun farkına ürpererek varıyor ve Karl'ın yüzüne düşüncelerini okumasını istermiş gibi yalvarırcasına bakıyordu. Mavi gözleri irileşmiş başı hafifçe öne eğilmişti. Islak, uzun kirpikleri sanki üst göz kapaklarına oklar gibi saplanmıştı. Karl'ın yanıt vermesini beklerken istemdışı şekilde ellerini Karl'a doğru yönlendirdi ve onun basketçilere özgü, güçlü geniş avuçlarını kavradı. Sıcak bir duştan sonra iyice pembeleşmiş dudakları yeniden arzu ile uyuşuyordu. Ama cevabı öğrenmeden ona bir daha boyun eğmeyecekti.

Anıların ne derece etkin rol oynadığını çoğu zaman bilemeyiz. Çünkü onların ağırlığı yoktur. Bize farkettirmeden bilinç altımıza işleyenlerden söz ediyorum. Bazen nedenini bilmediğiniz bir korku içinizi sarar. Etkilenmediğinizi sandığınız bir olayın şoku ona tam olarak benzemese de sizde benzer duygular uyandıran yeni olaylar karşısında ortaya çıkıverir. Sonra da şaşakalırsınız hani etkilenmemiştim ben ya da bunu neden bu kadar kafama takıyorum ne oluyor bana, diye sorular sorarken bulursunuz kendinizi. Ve o yaz tatilinde sevgilisinden ayrılan Kacey bunu umursamadan yaz tatiline gelmişti kuzeninin daveti üzerine. Umursamadan derken en azından eskisi kadar ağlamamış olmasını kastediyorum elbet de. Her ne kadar içi boş da olsa Kacey birlikte olduğu kişileri severdi, hem de gerçekten. Onlar için yeri gelir ruhunu bile satardı. Ruhunda bir okşanma, bir duygu kıpırtısı hissetmediği kişinin sevgilisi olmayı kabul etmezdi ki. Yanaklarını kızartmıyorlarsa aklını çelmiyorlarsa ne anlamı olurdu onlarla birer aşık olarak vakit geçirmenin. Ayrıca bu ayrıcalığı herkese tanımayacak kadar gururluydu o. Başladığına tek pişman olduğu ilişkisi daha ilk senesinde okula alışmak adına birlikteliği olmayı kabul ettiği Edmundo idi. Üniversitenin son senesindeydi o. Oldukça çekici bir aksanla ve İtalyanlara özgü enfes görünümü ile aklını çelmiş olmasaydı ona da bakmazdı belki Kacey. Onun kendinde yarattığı dalgalanmalar sayesinde katlanabilmişti ona bir yıl boyunca. Buldukları her tenha ortamda gizli gizli öpüşmeleri ve tutku dolu bakışlar, konuşmalardı Kacey'i ona beter çeken. Kacey bütün bunlarla gayet de mutluydu. Bu kadarından fazlasına hazır değildi zaten. Daha çok küçüktü yaşı. Ama Edmundo'ya yetmemişti bu ve daha fazlasını istemişti. Kacey ondan bu yüzden soğumaya başlamış ve görüşmelerini aksatmaya başlamıştı. Edmundo ise ona ulaşabildiği ilk fırsatta artık bu ilişkiyi yürütemeyeceğini ve bazı ihtiyaçlarının olduğunu söylemişti. Kacey ona sinirlenmişti haklı olarak. ''Nasıl yani sen benle sadece ihtiyaçlarım için mi birlikte oldun? O zaman paran bol neden gitmedin ucuz bir s.rtüğe? Neden onunla bir gecelik ilişki yaşamadın da benle zamanını boşu boşuna harcadın.'' diye bağırmıştı ona. Sonra onun cevap vermesine izin vermeden uzaklaşmıştı oradan. Gözleri dolu dolu olmuştu ama artık liseli, küçük bir amigo olmadığının farkına varması için kendini ikna etmeye çalışmıştı. Nitekim bunu başarmıştı da. Ve kendini iknanın diğer yarısı, sınıf arkadaşları ile gidiyor bahanesi ile ailesini kandırıp geldiği bambaşka diyarda olmuştu. Karl'ın yanında kendini mutlu hissediyordu. Dahası onun sevgilisi olan Kath da harika bir kızdı. Kacey'in sevgiye ve aileye olan açlığını hissetmişti onun Kath. Bu yüzden sevgilisi olan adama yakın davranmasına ses çıkarmamıştı. Biliyordu, Karl'a sevinçle sarıldığında onun ne denli endişeye kapıldığını, biliyordu onun Karl ile tatlı laf dalaşlarına girdiğinde nasıl kıskandığını. Ama bir şey demek şöyle dursun bunu hissettirmiyordu bile. Kacey onun bu hislerini tamamen dişilere özgü bir empati sayesinde çözebilmişti. Ve her zaman ona minnettar kalmıştı. Şimdi onu anımsadıkça ölmeyi hak eden son kişi olduğunu düşünüyordu. Karl'ın kollarında belki de o olmalıydı. Karl'ın çöküşünden ve girdiği buhranlardan Kath'ın onun için ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anlamıştı. Safça, çocuksuca onun geri gelmesini en az şu anda ellerini tuttuğu adam kadar istemiş hatta Tanrı'dan Karl için zamanı geldiğinde ona kavuşması için cennette yer ayırmasını istemişti kilisede ettiği dualarında. Şimdi bu dilekleri bu minneti hiçe sayıyor ve Karl'a resmen el koyuyordu. Bunun için pişmanlık duymalı mıydı? Gözlerini kapattı bir an Kacey ve Kath'ın onaylar gibi göz kırpışını, tatlı tebessümünü gördü. İçi rahatlayarak gözlerini açtığında asıl onay aslında şu anda yaşayan birinden alınmalıydı: Karl'dan. ''Karl bunu çok iyi düşün. Beni cennetine mi alacaksın yoksa bir cehenneme mi atacaksın? Dudaklarından çıkacak kelimelerin anlamı tam olarak bu.'' Diye sormak istedi ona. Ama bunu yapamadı. Onun kararını bu sözlerin etki etmesini istemiyordu. Kendisine acıdığı için değil gerçekten istediği için onunla olmalıydı.
avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 3:53 pm tarafından Kybelle
Karl Aquino

Bazen hayat acı verici ve karamsar olur içindeki tüm duygular küçük bir kafese hapsedilip sıkıştırılmış gibi hissedersin kendini,sen kurtulmaya çalıştıkça kafes daralırda daralır,ruhunun bilinmedik yönlerini keşfeder ve seni öncekinden dahada tutsak eder kendine.İşte Karl'ın tüm hayatında geçen duygu fırtınaları böylesine küçük bir kafese sıkıştırılmıştı.Gülümserken yüzünü donduran sinirlendiğinde göz yaşlarının yanaklarından süzülmesini engelliyen guruydu onu ayakta tutan.Aquino soy adının bariz gururunu taşıyordu üzerinde, lanet olası ve bir türlü kurtulamadığı gururu.Babası Aquino soy adını Kont Rans Odyseus Aquino'dan almıştı ırkının bilindik mağrur gururunu taşıyan büyük bir denizcinin daha doğrusu bir deniz korsanından almıştı.Büyük büyük babası olan bu adamın bir sürü resimleri evin merdivenleri boyunca bütün duvarları kaplyordu.Karl'da annesinin kendisine bu adam hakkında anlattığı hikayelere göre gururunun büyük bir kısmını bu deniz korsanına aitti. Şu an yaşadığı ise kafesten kurtulmuş duygularının üzerine açan gök kuşağının rengarenk desenleri gibiydi duyguları.İşte yine kendisini engelliyen gururu Kaceyin dizlerine kapanıp aşkını söylemesini engelliyordu sanki.Ama yinede her doğan yeni gün gibiydi Kaceyin kendisine bakan gözleri parlak ve ışıl ışıl... İçini açan ferahlatan bir esinti gibiydi dudaklarından dökülen her kelime.Aşkın etkileyici çarpıcı havasından kurtulamıyordu bir türlü demin sahip olduğu kıza bakarken gözlerinden hissettiklerini anlamasını istiyordu.Bütün bunları bir kaç cümleye dökmek onun için o kadar zorduki karşısında kekeleyip aptal durumuna düşmekten korkuyordu sanki.Kendisine yaşattıkları onun içinde şaşırtıcı bir etki uyandırmıştı.Hayatı bir santranç tahtasına benzerdi Karl'ın piyonlar,kaleler...Şimdiye kadar kendisini yenen olmamıştı bu santranç tahtasında her zaman şah ve mat yapmıştı.Fakat şimdi... elleri avuclarının içinde olan ve gözlerine bile bakmaktan çekinip kendisinden çekinen Kacey kaleyi yıkmış ve şah mat yapmıştı...
''Seninle bunun hakkımda konuşmam gerek. Biliyorum biraz soğuk oldu bu sözler ama şu ana kadar ilişkimizin boyutu farklıydı hem de çok farklı. Ama artık eskisi gibi olamayız. Tahammül edemem buna. Senin o güzel dudaklarının...tadı aklımdan çıkmayacak biliyorum. Ama eğer sen birine bağlanmaya hazır değilsen beni istemiyorsan seni anlayışla karşılamaya çalışacağım.'' bütün bunları söylerken yanakları nasılda kızarmıştı yüzünden anlayışlı bir o kadarda şaşkın bir ifade geçti Karl'ın. Bütün bunları nasıl söyleyebilirdi demin kollarının arasındayken anlayamamışmıydı hissettiklerini? Düşüncelerini sözlere dökerken Kacey'in eğilmiş başını çenesinden eliyle tutup hafifçe kaldırdı kendisine bakmasını sağladı.
"Bana bak Kacey gözlerimin içine bakmanı istiyorum"dedi Kacey'in kendisine çevrilen bakışlarına karşılık gözlerindeki buğulanmayı farketti fakat buna karşılık konuşmaya başladı sesi olgun bir adamınki gibi anlayışlı ve tok çıkıyordu. " Demin kollarımın arasındayken hiçmi anlamadın...sevmediğim biriyle sırf zevk yüzünden birlikte olup aldığımı alıp gidicek kadar pislik birisimiyim sence? yada elimdeki güzellikleri kaçıracak kadar aptalmıyım? beni hiçmi tanımadın?"dedi yüzüne tatlı bir gülümseme gelmişti.Kacey'in nemli saçlarının bir tutamını tutup kokladı.Bir söz söylemesine fırsat bırakmadan dudaklarını Kaceyinkine bastırdı.Bu seferki öpüşü ihtiraslı değilde aşk,anlayış ve hoşgörüyle doluydu bir çok şey vaat eder gibiydi. Dudaklarını Kacey'inkinden çekip ayağa kalktı çıplak olmaktan utanmıyormuş gibi davranıyordu.Hareketlerini seyreden Kacey'in kendisine cevap vermesini beklemeden hızla haraket ediyordu söyliyeceği her hangi bir söz dudaklarından dökülen herhangi bir kelime Karl'ı biraz daha bağlayabilirdi Kacey'e oda bundan korkuyor ve Kath'deki gibi yara almaktan kaçar gibi davranıyordu.Yerde duran boxerini hızla üzerine geçirdi. ''Karl odanda poşet var mı?'' bunu nasılda es geçebilmişti bu Kacey adamın aklını başından almakta oldukça ustaydı... Yerde yığılmış elbiselerini toplamayı bırakıp şaşkınlıkla Kacey'e baktı sonra emin adımlarla oda arkadaşının baş ucuna konulmuş küçük komedinin yanına gitti dolabın kapağını açıp rast gele atılmış koyu renk poşetlerden birini çıkardı.Şimdi kızarma sırası Karldaydı oturduğu yerde Kaceye şaşkın bir şekilde tepeden bakıyordu.Napacağını şaşırmış insanların tipik davranışlarını gösteriyordu.
"Aklımı başımdan aldın Kacey"dedi Karldan hiç beklenmedik utanma dolu bir sesle... Hızla poşeti verdi elindeki diğer elbiseleri olduğu yere bırakıp banyoya gitti bir cevap vermesini beklemeden gitmesi kabalık olabilirdi ama Karlın kendisini rezil etmesinden kaçınmasının tek yolu banyoya kaçıp bir müddet suyun altında kalmak olduğunu hissetti.Belki böylece biraz daha rahatlayabilirdi ama haraketlerini hızlandırmalıydı.Okul balosu bitmek üzereydi ve neredeyse çoğu öğrenci balodan sonra yatakhaneye doluşup geçirdikleri günün devamını bir arada getirebilmek için içeri dolucaklardı... Bölümlere ayrılmış duşkabinlerden birinin kapağını açtı içeri yavaşça adım attı musluğun başını hafifçe çevirip sıcak suyun vücuduna akmasını sağladı.Hızla buharlaşan duşkabinin buzlu camında karlın el izleri kalmıştı , buhar yukarı doğru uçuşup yağmur tanesi gibi camın üzerinden akıp süzülüyordu.Duş almak iyi gelmiş ve rahatlatmıştı şimdi eskisinden daha rahattı kabinin kapağını tekrar açıp dışarı çıktı askılığa asılmış temiz havlulardan birini alıp beline doladı.Bir diğer küçük havluylada saçını ve ıslak omuzlarını kurulayarak tekrar odaya girdi.Kacey giyinik ve hazırdı.Karl'da çamaşırını üzerine geçirip kendi dolabından başka bir kot ve t-shirt bulup üzerine geçirdi. Dağılmış ıslak saçlarını eliyle yavaşça düzeltip Kacey'in yanına geldi elinden tutup kendisine doğru çekti.El ele ve karşı karşıyaydılar konuşurken gözlerinin içine bakmaktan düşüncelerini okumaya çalışmaktan hoşlanıyordu.
"Sen bir cadısın güzelliğinle beni büyüleyip kendine esir ediyorsun"dedi gülümseyerek Kaceye baktı "Seni buradan çıkartmam gerek artık başına bir iş gelmesini istemem"dedi yavaşça yaklaştı boynuna hızla atan damarın üzerine küçük bir öpücük kondurdu.
avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 3:54 pm tarafından Kybelle
son
avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 4:00 pm tarafından Kybelle
Rüya (Crimson Evleri)

Joakim Suman Linares

Karakterler: Joakim Suman Linares ve Eugenie Renee Linares
Konu: Joakim'in gördüğü psikopatolojik rüya. Orada Renee'yi görür.

Daha bir kaç saat olmuştu. O gün, o tiyatro salonunda kendisini dehşet ve acı içinde bulduktan sonra neredeyse bir hafta boyunca doğru düzgün uykuya dalamamıştı. Her uykuya dalış evresinde sanki uçuruma düşüyor gibi hissetmiş, tam olarak yorumlayamadığı, akıl erdiremediği bir dehşet versiyonları çınlamıştı beyninde. Her defasında, tam derin uykuya dalışı ile uyanıklık arası ince çizgide paniğe kapılıp çığlıklar atarak uyanmıştı. İlk işi bir zamanlar Karl ile kaldığı ama artık bomboş ve hayaletlerle dolu olan korkunç odadan ayrılmak olmuştu. Sonra amcasının yardımı ile kuzeni (onun kuzeni olduğunu bilmiyordu amcası) arkadaşları ile bir ev tutmuş ve orada kalmaya başlamıştı. Tatlı, şeker, adına epey uyan Candy, onun tam tezatı olan, soğuk, bencil Élodie, haşarı ve kendisi kadar olmasa da kızların kalbini çalmadan oldukça hızlı davranan Aaron idi ev arakadaşları. Aaron ile aynı odayı paylaşıyorlardı. İlk başta o çığıklarla uyanma, paniğe kapılma dönemi geçirmişti bir iki gün. Fakat kuzeninin onu bu koca odada yalnız bırakıp salona yatmakla tehdit etmesi ile uykuya dalmak şöyle dursun gözünü bile kırpmaz olmuştu. Ve şimdi, saatin tik taklarını izliyrodu uzandığı karanlık odada, bir kere daha Renee'yi düşünüyordu, onu ormanda yalnız bıraktığı lanetli anı düşünüp kahroluyordu. Gözlerinden akan damla damla yaşlara engel olmak için en ufak çaba göstermiyordu. Ne de olsa Aaron uyuyordu. Kaldı ki uyansa bile göreceği şey, Joakim'in sırtı olacaktı.

Kapının yanındaki saat erimeye, Dali'nin tablosundaki gibi akmaya başlamıştı. Sonra diğer ayrıntılar da değişmeye başladı. Ayağa kalkarak eriyen saatin yanına vardığında bir at eğeri mi yoksa kapalı bir göz mü olduğunu anlamadığı bir şey gözüne çarptı. Oda ansızın aydınlanmıştı, Aaron'u aradı gözleri. Yerinden kalkmıştı, yatağı dağınık, öylece duruyordu. ''Aaron?'' Kendi yatağına yatmak için geri döndüğünde yatağını görmedi. Zaman, mekan, gerçeklik kayıyor, giderek kayıplara karışıyordu. Bunun üzerine az önce yatağının olduğu yere koşmaya başladı. Koşuyor, koşuyor ve koşuyordu. Biri kovalıyordu sanki onu, bir panik, bir dehşet kaplamıştı yüzünü. Karanlık bir alana vardığında bir siluet gördü. ''Renee, affet beni, seni orada bırakmamalıydım!'' diye haykırdı ansızın. ''Fakat koliler saçlarını fırçalamıyordu. Onları ikna etmem gerekiyordu. Çoraplarım yetişmedi.'' Akıl ve mantık da zaman gibi kayıyor, eriyordu.

Eugenie Renee Linares

"Tanrı oğul ve kutsal ruh adına" tabutunun başında dizilmiş orkideler o kadar göz alıcıydıki Renee'nin huzurla kapanmış gözlerine ve tatlı bir gülücükle yukarı doğru kıvrılmış dudaklarının uç kısımlarındaki çizgilere güzellik katıyordu.Bembeyaz bir elbise giydirilmişti .Tıpkı o günkü gibi Julieti andırıyordu.Babası çıkmıştı şimdi konuşmaya.
"Onu her zaman en güzel yönüyle hatırlayacağız tıpkı küçük bir kız çocuğuyken dizime oturup boynuma sarıldığı günlerdeki gibi ,gülücükler hiç yüzünden eksik olmuyordu.O kadar sıcak kanlı ve canayakındıki taş kalpli bir adamın kalbini bile yumuşatabilirdi,ama hak etmediği bir ölümle karşılaştı ,onun her zaman sıcacık yatağında yatarken huzur içinde öleceğini torunlarının başında ellerini tutacağı anlarda bu hayattan ayrılacağını sanırdım. Ama kader kızımı benden aldı ve hak etmediği bir ölüme bir cinayete mahkum etti." artık daha fazla konuşamıyordu en ön sıralardaki yerine karısından uzak bir yere oğlunun yanına oturmuştu.Herkes siyahlar giyinmişti. Kuzenleri Aaron Candy ve okuldan diğer arkadaşları hepsinin yakasında birer orkide vardı. Renee unutulabilecek birimiydi? Zaman bunu gösterecekti toprağa verilip üzerine kutsal sudan serpiştirildiğinde bir boşlukta takılıp meleklerin o parlak ışıltılarıyla karşılacağını kimse bilemezdi. Ölüm ne demekti? Bunun anlamını geride kalanların hiçbiri bilemezdi.
Joakim? ahh! Renee ölmeden önce kalbini ve ruhunu bir tek ona teslim etmişti ve hiçbir zaman onu yalnız bırakmayacaktı. Yine aynı yerdeydi ruhu bir türlü huzura kavuşamıyordu ,Joakim'i terk edemiyordu. Parlak bir ışık içerisindeymiş gibiydi yavaşça sokuldu Joakime bir hiçliğin ne demek olduğunu bilmeliydi. Ruhunun yalnızlık içinde kıvranışlarının acısını onada tattırmalıydı.
"Beni yalnız başıma bıraktın Joakim kopkoyu bir karanlıkta ölümle karşılaşmak ne demek bilirmisin?" sesi o kadar kısık ve melodiktiki gerçek değil rüyalara giren sessiz bir varlıktı sadece. "Beni bırakmayacaksın değil mi Joakim yalnızlıktan ne kadar korktuğumu sana söylemiştim." küçük bir kızken bunu defalarca söylerdi ikizine hiçbir zaman odalarının dahi ayrılmasına izin vermemişti korkuyordu ve bu korkularıı giderebilecek tek kişi oydu ve yine korkuyordu işte yine Joakime ihtiyacı vardı.

Joakim Suman Linares

Cenazenin yalnızca yarısına katlanabilmişti. Sonra yaşadığı keder, hissettiği suçluluk duygusu dünyasını karartmış, deliliğin tatlı kayıtsızlığına yaklaştırmıştı onu. Fakat Tanrı anlaşılan ona vereceği cezayı hafifletmek istemiyordu gözleri kapanmış ve yere yığılmıştı bedeni bir çuval gibi. Etrafta bu uzun boylu, iri yarı sporcunun yere yığılmasına ne tür tepki vereceklerini umursayacak halde değildi. Tek şey umurundaydı, bu acının bitmesi. Sadece bir kaç dakikalığına acı bitmişti ta ki hastahanede, acilde gözünü açana kadar. Haykırmak istemiş hatta olduğu yerde çırpınmak istemiş ama yapamamıştı. O an felç olduğunu sanmıştı. Kardeşinin ölümü, onu felce sürüklemişti. Fakat tabi bu sadece bir sanıydı.

''Kör edici aydınlıkta sensiz kalmak, ve bunun baş sebebi kendi olmak kolay mıydı sanıyorsun? En az karanlık kadar yıkıcı, en az karanlık kadar ürkütücü. Senin gidişinle hayatımın yarısı parçalara ayrıldı, acını katı katına çekerek seninle beraber can çekiştim öldüm. Ardımdan ağlayan bile yok. Bu duyguyu hiç bilir misin? Tatmanı hiç istemezdim hem de hiç.'' Onun karanlık siluetine yaklaştı. Onun karanlığı kendi kör edici aydınlığını kaplıyor, kendi aydınlığı, ruhunu, çiğ çıplak halde ortaya seren, onu kıvrandıran aydınlık onun koyuluğunu açıyordu. Bembeyaz Joakim ve kapkara Renee giderek görünür, giderek net oluyorlardı. ''Şimdi anladım ki sana yansıyan benim içimin karanlığı, sen karanlığı değil beni görüyorsun. Sen de aydınlıksın gözlerimi acıtıyorsun benliğimi yok ediyorsun. Bu ikisi beraber birbirini dengeliyordu bir zamanlar. Şimdi o denge bozuldu. İkimiz de kendi ruhumuzu kaybettik. Şimdi birbirimizin anısıyla, kavuşamayacağımız bilemeden farklı dünyalardayız. Ben de o dünyaya geçmeden, kavuşmamız imkansız.'' Onun ellerini tutmak için kollarını uzattı. Ellerinin titrediğini o an fark etti. Düşlerine bile sızmıştı acısı.
avatar
Geri: Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2
Mesaj Ptsi Ocak 26, 2009 4:01 pm tarafından Kybelle
Eugenie Renee Linares

"Hayat hiçbir zaman mutluluk verici olmamıştı benim için , sana kardeşlik dışı duygular besleyecek kadar iğrenç hissediyordum kendimi ama bunu hiçbir zaman kimseye söyleyemedim Joakim bana cehennem azabı çektirttin ve ben bunun acısıyla bir çok kalbi incittim sırf senin için Joakim ,ama sen beni yalnız bıraktın Tanrının verebileceği en büyük cezayı çektim seninleyken sana kavuşamamanın bedelini ödedim , günahım doğmakmıydı. Ruhum acı çekiyor huzura kavuşamıyorum Joakim yardım et " ellerini uzatmıştı ona doğru.Nasıl dokunabilirdi nasıl hissedebilirdi teninin sıcaklığını artık güneşin sıcaklığını rüzgarın tenini okşamasını hissedemezken ve cehennem kapılarından sadece biraz uzaktayken ruhu nasıl huzura kavuşabilirdi? Korkuyordu.Yardıma ihtiyacı vardı. O parlak ışığa ulaşmasına ruhunun en bilinmedik köşelerinin bir parça daha huzurla dolmasına ihtiyacı vardı.Upuzun sarı saçlarla çevrili başını Joakim'in geniş omuzuna yasladı. Bir rüya'nın ikizi için ne kadar etkili olabileceğini bilemezdi.Ne kadar hissedebiliyordu Renee'nin varlığını? Gözlerinden bir kaç damla yaş bir çığ tanesi gibi yuvarlanmaya başladı.
"Seni seviyorum Joakim lütfen bırakma beni.Senden ayrılmama neden olan o katili bul yoksa huzura kavuşamayacağım .Ruhum acı çekiyor" ellerini Joakim'in yanaklarına dokundurdu ,tıpkı bir gerçek olduğu zamanlarda yaptığı gibi hafifçe okşadı yanaklarını ve yüzüne baktı.Bir kelebeğin dokunuşu kadar yumuşak ve narindi. Varlığından yayılan sıcaklığı hissedemesede.Bir gerçek ve bir hayalin nasıl etkileyici olduğu bilinemezdi.

Joakim Suman Linares

Onun güzel, dolgun, parlak, enfes dudaklarından dökülen sözcükler içini titretiyordu. Normalde bu sözleri kabullenmez, ne diyorsun sen, derdi ama şimdi o kadar hoşuna gidiyordu ki ona teslim olmuştu tüm ruhu ile. Onun söylediklerinin aslında kendi düşünceleri, duyguları olduğunun farkında bile değildi. Bunun bir rüya olduğunu bile bilmiyordu. Onu ansızın kollarında sardı. Hissediyordu onu, tül gibiydi ama gene de vardı. Onun gözyaşlarına dudaklarını değdirdi. İntikam ile ilgili sözler onu resmen eritirken dediklerini harfi harfine uygulayacağını biliyordu. ''Benim için mi ağlıyorsun Renee? Yoksa kendi ölümüne mi? İkisi için de ağlama artık. Benim için ağlamana değmez. Kendine ise, senin yerine ben gözyaşı döktüm, bir nehiri doldururdum isteseydim. Seni seviyorum Renee, ben de sana aşıktım. Fakat kardeşimdin, bu korkunç günahı işleyemezdim. Seni incitemezdim. Bu bana da verilmiş bir ceza, sevdiğim kadınla aynı kanı taşımak, aynı soyadı taşımak, Ice haklıydı, kalbim sana aitti sadece sana. Bu yüzden başka bir kadını koyamadım senin yerine, bu yüzden sana yaklaşan herkesi öldürmek istedim. Düşlerimde bile hayal edemeyeceğim kadar büyük bir ayıp bu. Senin yerine cehennemi ben hak ediyorum.'' Diğer dünyada cennet gibi ulvi bir yeri hak edecek son kişilerdi ikisi de. Büyük günahları vardı, kefaretlerini ödemeleri gereken korkunç cehennemi suçları. Gözlerinden akan soğuk yaşları hissetti. Sadece soğuk değil, siyahtılar. Onu kollarının arasında sıktı. Onu bırakmak, yeniden kaybetmek istemiyordu. Ansızın hıçkırıklar yükseldi boğazından. Fakat daha fazla ağlayamadı. Bunu yapamıyordu, kalbine çöreklenmiş bir baskı, bir kütle oradan kalkmıyordu. ''Seni seviyorum Renee, kardeşim, aşkım. Keşke aynı anne babadan doğmasaydık. Keşke sensiz kalmasaydım hiç. Hangi lanet olası varlık senin bu narin güzelliğine haşince saldırır? Ah ne ahmağım, seni orada nasıl bırakabildim. Bana kızmanı, benden nefret etmeni beklerdim. Ama sen sevgini sunuyorsun bana ve bu daha çok acıtıyor. Ölmem gerek benim de, seni buradan kurtarabilseydim. Gitmekte olacağın yerden koruyabilseydim kendimi o an atardım bir yerden. Şeytan beni alsın, senin yerine beni koysunlar oraya. Mutlu olmayı hak eden sensin.'' Titreyen başını onun boynuna gömmüştü. onun soğuk, ölü teni onda ürperti uyandırmak yerine bambaşka bir duyguyu, şehveti uyandırıyordu. Bunu hissetmek yanlış olsa da elinde değildi.
 

Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)2

Sayfa başına dön 

2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2

 Similar topics

-
» Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)
» Eski CK Rpleri (Geçici Başlık)3

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Thursday Murder Club :: Rp Dışı-
Buraya geçin: