AÇILIŞ BALOSU ( rp'e burada devam edin) Balo Salonu
Dimitrie Gabriel Flaubert 3. sayfa
Champell Kayıt Sütüdyosu
Uzun ince dar asfalt yolda simsiyah bir araba hızla ilerliyordu.Karşısına çıkacak en ufak bir kaza bile o an umrunda değildi şöför koltuğunda oturan delikanlı için. (Delikanlı - bu kelime Dimitrie için çok fazla uygundu).Hız yapmakta ve son model arabasını büyük bir ustalıkla kullanmakta üzerine yoktu.Son ses açtığı müziğe bağırarak eşlik ediyordu. "Don't Cry "
Güneş bütün parlaklığıyla Dimitrienin koyu yeşil gözlerine vurmuştu ve önünü görmesini engellemeye çalışıyor gibi bulutların önüne geçmesine izin vermiyordu.Torpido gözünden koyu renk çerçeveli güneş gözlükleri çıkartıp taktı.Arabanın açık tavanından rüzgar bütün hızıyla yüzüne vurup ensesine kadar uzanan gece karası saçlarını dağıtıyordu.Ne kadar zamandır o hızla araba sürdüğünü hatırlamıyordu tek hatırladığı şey hız yapmaktan zevk aldığıydı.Yanında oturan adam endişeli gözlerle Dimitrie'ye bakıyordu.Çünkü o kadar hız yapıyordu ki arabayı yavaşlatmazsa başlarına gelecek bir kaza sonucu hangi tarafa gideceklerinden emin değildi.( Cennet mi? - Dimitrie'nin oraya rahatlıkla girebileceğini pek sanmıyordu) Bu paraya doymamış zengin delikanlının aklını başına getirtmeliydi.Bay Charles'ın arabanın anahtarını Dimitrie'ye verdiği için bir sürü azar işiteceğinden emindi.Ama bu iki adamın arasında kalmak hangisinin sözünü dinleyeceğine karar vermekte zorlanıyordu.
Daha bir kaç saat önce malikanenin önünde tartışmışlardı.Arthur yaşını başını almış bir adamdı ama Dimitrie'nin saygıdan pek haberi yok gibiydi.
"Anahtarları bana ver Arthur!"
"Ama efendim babanız arabayı size kullandırmamı söyledi - ki biliyorsunuz baba..."sözü burada kesilmişti.Sert emir dolu bir ses Arthur'a karşılık verdi.
"Bak babamın... delirtme beni Arthur o anahtarları bana vermezsen gider garajın kilidini kırar kırmızı Lambor..." birkez daha konuşma bölünmüştü ama bu sefer bölen Arthurdu sinirli ve asabi bir şekilde anahtarları uzattı.Bu küçük bey kendini ne sanıyorduda böyle bu şekilde nasıl konuşabiliyordu,bir yandan babasının parasını harcıyor bir yandanda arkasından ağzına gelen küfürü sayıyordu.Şimdiki gençlerde saygı adına hiçbirşey kalmamıştı.Küçüklüğündede yaramaz haşarı bir çocuktu.Sürekli ya malikanenin camını kırar yada evde ne kadar porselen varsa basketbol topuyla ' nasıl olduğunu kendisininde hâlâ çözemediği bir şekilde ' kırıp aşşağı indirirdi.
Senatörün oğluydu o demokratik dokunulmazlığı vardı onun.Evde kimse ona çıt çıkartamıyor bir laf söyleyemiyordu.Belkide bu yüzden bu kadar şımarık biri olup çıkmıştı.Üstelik nişanlıydıda o genç masum kıza şimdiden acıyordu Arthur.Arabada tedirgin bir şekilde oturmuş bunları düşünürken ani bir fren sesi duyuldu.Sonunda gelmişlerdi gelicekleri yere.Bina aşşağı yukarı yirmibeş otuz katlıydı.Dış cephesi metalikti kocaman bahçesi ve büyük havuzun içerisine yapılmış ağzından su fışkırtan heykelin önüne geldi.Dimitrie her zaman bu insan heykelini komik ve saçma bulmuştu.Ağzından su fışkırtan bir heykeli hangi gerzek heykeltıraş akıl edip (ki aklı olsaydı böyle birşey yapıcağını sanmıyordu)böyle bir heykel yapardı ki?.Birde yetmiyormuş gibi Champell'in metrapolunun ana hatlarından biri olan bu binanın önündeydi heykel.Arabanın anahtarını bulunduğu yerden Arthura fırlatan Dimitrie ilginç bir tavırla yaşlı adama dönüp.
"İyiki başka taraflarından su fışkırtmıyor gerçi o zaman daha ilginç olurdu..."dedi sırıtarak arabadan çıkarttığı elektro gitarının askısını tutup kolundan sırtına geçirdi.Kayıt bürosunun ön kapısından Arthurun vereceği cevabı beklemeden içeri girdi.Gerçi vereceği cevabın "Düzgün konuşmayı öğrenmelisiniz bay Dimitrie"olacağından adı gibi emindi.Bu yaşlı emektar kendisine karışmaktan ve yönetmekten zevk alıyor olabilirdi ama Dimitrie'nin hoşuna gitmediği oldukça açık ve ortadaydı.Yönetmekten hoşlanabilirdi ama yönetilmek en nefret ettiği şeydi.Ne kadar eski olursa olsun ne kadar kendisine emek vermiş olursa olsun akıl verilmesinden nefret ederdi.
Kapıdaki güvenlik görevlileri içeri girdiğinde başlarıyla selamladılar Dimitrie'yi.Oda 18.yy Bourjuvaları gibi eğilip referans yaptı.Görevliler bu haraketini komik bulmuş olucaklarki sırıtarak karşılık verdiler.
Yeni cilalanmış mermer merdivenlerden hızlı adımlarla çıktı.Sol tarafta P.Diddy'in ses kayıtlarından biri kulağına çarpıyordu. "Last Night ,son gece," Keyshia Cole buralarda bir yerlerde olmalıydı.Ama çok fazla önemsememişti. R&B'den ve Rap'den nefret ederdi.O daha çok Rock ve metal müzik tarzını benimsemişti.Bir kaç merdiven daha çıktı.Asansörle çıkmak hanımlara nazik incinmeye gelmeyecek beylere yakışırdı.Sonunda babasının satın aldığı kayıt bürolarından birine geldi ve gümüş kaplama kapı tokmağını hızla çevirip kapıyı açtı içeri girdi gitarı sırtında yorgunluğun verdiği yükle ağırlaşmış olmalıydıki yavaşça çıkartı ve köşeye sıkıştırılmış küçük yumuşak koltuklardan birine fırlattı kendiside diğer koltuğa çöktü.Tam karşısındaki aynada sulieti gözüne çarptı.Saçları birbirine karışmıştı koyu yeşil gözlerinin altında uykusuzluğun verdiği yorgunluk ve siyahlık hakimdi.Görüntüsünü pek umursamıyordu o an tek istediği yeni bitirdiği şarkıyı kayda geçirmekti ve lanet olası Edward hâlâ görünürlerde yoktu o olmazsa nasıl kayıt yapabilirlerdiki.Sonunda koltuktan gitarını alıp kabından çıkardı kucağına alıp yavaşça tellerine dokundu.Bir kaç melodi duyuldu ilk başta, sonrada yavaşça hızlanan bir müzik ardından Dimitrie'nin dudaklarından dökülen ruhunun bir yansıması olan şarkısı duyuldu.
Odadaki sessizlik çalan şarkıyla bozulmuş yerini canlı bir parça almıştı.Kendisine bir grup toplamalıydı artık Champell'deki en iyileri müzikten anlayan müzik kulağı iyi olan birilerini bulmalıydı.(Kimler olabilirdi?) Başta Chane çok iyi bateri çalıyordu ve yakın arkadaşlarından birisiydi.(Daphne?) Bas gitar kullanmasını çok iyi biliyordu. Ani bir şekilde duygularında değişiklik oldu Dimitrie'nin.Daphne yine zihnin bir köşesinden gizlendiği yerden ortaya çıkmıştı.(Nasıl kızdı bu?)Tarzı, tavırları ,bakışları ,gülüşü. Tam Dimitrie'nin tipiydi.Kendinden emin şımarık tavırları gülüşü cezbediyordu onu bir süredir flörtleşiyorlardı.Ama kimsenin bundan haberi yoktu.Olmamalıydı.Çünkü aynı anda en yakın arkadaşı Chane'de ondan hoşlanıyordu eğer ikisinin ne haltlar karıştırdıklarını bilselerdi.Dimitrie ne yapardı bilemiyordu.Kendi duygularına hakim olamayıp en yakın arkadaşını özellikle Nişanlısı Kia'yı aldatmıştı onunla.Onunda en az kendisi kadar suçluluk duyduğundan emindi.
Bir kaç hafta önce Daphne'yi gizlice kaçırmıştı evinden Chane ile evleri karşılıklı olduğu için tedirgindi ama gözü körleşmişti.Ne Kia nede Chane umrundaydı o an sadece ikisinin yalnız kalmasını istiyordu ve olan olmuştu işte o gün.Aralarında bir sır olarak kalacaktı.Tâki! birbirlerini sevip sevmediklerinden emin olana kadar.İhtiras ve aşılması zor duygular olabilirdi aralarında ama ne yapacaklarına karar vermeliydiler bir an önce.Yoksa en yakın arkadaşıyla arasında dostluk adına hiçbirşey kalmayacaktı ve oda bundan çok fazla korkuyordu.
Champell Üniversitesi Balo Zamanı
"Saçma sapan bir düşünce bence bu okul açılıyor diye değil kapanıyor diye parti ,balo verilmeliydi,insanlar sevinçli oldukları birşey için eğlence düzenlerler ama nedense ben pek sevinçli değilim"dedi aynada üzerine babasının zoruyla geçirdiği takım elbisenin gravatını yapmaya çalışıyor bir yandanda Arthur'a laf yetiştirmeye çalışıyordu.Daha önce gravat bağlamadığı için elleri sinirden titremeye başlamıştı.Gravatı boynundan çıkarıp karşısındaki aynaya fırlattı.
"Bu lağnet bağları boynuma geçirmek zorundamıyım kendimi ipimi koparmaya çalışan bir canavar gibi hissediyorum"dedi yere düşmüş olan gravatı kaldırmaya tenezzül etmeden ayakta dikilmiş kendisine bakan Arthur'a soru dolu bakışlarını yöneltti.Yaşlı emektar anlayış dolu bir sesle
"Herkes gibi olmak zorunda değilsin insanlar seni olduğun gibi kabullenmeliler yalnız ' kabullenmeliler derken şu sert ne dediğinizi bilmez konuşmalarınız değil tarzınız' " dedi.Gabriel'in kendisine anlamaz bir şekilde bakmasına sebep olmuştu onunla o şekilde konuşmaya cesaret edebilecek ve eleştirebilecek tek kişide oydu zaten. 'Sinirlenmesine aldırış etmeden bu cesareti nerden aldığını merak edecek olursak' Gabriel'i yetiştiren ve en zor anlarında yanında olup destek çıkan oydu.Babasından başka ona bir baba gibi daha çok o davranmıştı.
"Sende kafanı taktın bana babalık"dedi sırıtarak inatla bu şekilde konuşmuştu.N'apabilirdiki kucağına alıp tabir-i caizse 'eşşek sudan gelinceye kadar pataklıycakmıydı?'
Arthur'un hiçbirşey demeden sessiz bir bakışla Gabriel'e baktı.Bir şey demicekti dememeside gerekirdi belki zamanla düzelicekti.
Bir kaç saat beklemeden sonra eğlenmenin zamanı geldiğine karar verip o gün gizlice kaçırdığı lacivert renkli Crysler'ın kapısını açtı.Bunu sürmek eğlenceli oluyordu direksiyon hakimi çok kuvvetliydi ve çok fazla hız yaptığını düşünecek olursak.Tam ona göre bir arabaydı.Lacivert Crysler'ı Champell'in önünde büyük bir gürültü ve fren sesiyle durdurup aşşağı indiğinde kendisine yaklaşan bir kaç arkadaşının bağırışmalarını eliyle susturdu ve içeri girdiler.Dare Devil takımı orda olmalıydı.Kia gelmişmiydi acaba.Geçen gece konuştuklarında geleceğini söylemişti meraklı gözlerle etrafına bakındı ama Kia'dan eser yoktu. ' Anlaşılan yine iş başında' diye sessiz bir şekilde mırıldandı.Kia bir polisti ve sürekli bir işi çıkıyordu.Gabriel belli etmesede bu durum hiç hoşuna gitmiyordu.Biraz ötede Chane gözüne takıldı ve sırıtarak yanına gitti.
Tam bir çatlaktı Chane yada çılgın.Kıyafetleriyle orada durmuş takımdan arkadaşlarıyla kahkahalarla gülerek sohbet ediyordu ama etraftaki hanım evlatları garip bir şekilde ona bakıyordu.Derken gözüne Daphne'ye takıldı nesi vardı o gün çok durgun ve sessizdi o kadar neşeli birinden bu kadar sessizlik beklemezdi.Yanına gitmek istedi ilk başta yine Chane'nin kendisine belli etmemeye çalışsada onu göz hapsine aldığından adı gibi emindi.O yüzden yakınlaşmaya pek razı değildi.Yanına ilerleyip giderken yanından geçen garsondan bir içki bardağı ve şu küçük kanepelerden bir tane aldı.
Tam karşısında Legend'den Joakin duruyordu yine bir kaç kızı toplamıştı etrafına.İçindeki sataşma duygusla yanına yaklaştı ve önce Amigolardan Nia'yı süzerek sırıttı.
"oo kimler varmış kimler naber Nia Joakin'e kalçanı fazla sallamadınmı birazda bizide gör"dedi ve hemen yanındaki Joakin'e bakarak "bu senede yenilmeye hazırmısınız" dedi yediği kanepenin kibrit çöpünü inatla ona doğru ağzından fırlattı.Aslında anlaşamadığından değildi tam aksine anlaşıyordu fakat onun bu kendinden emin havasından nefret ediyordu ve Chane'yi sevmediği içinde rahatsız oluyordu.Bunun sebebini kıskançlık olarak algılıyordu. İkisininde ağızlarını açıp laf etmesine fırsat bırakmadan Eugenie'nin ve tanımadığı yeni birinin yanına yaklaştı.Yine birini bulmuştu Eugenie 'pekde masum duruyordu yeni genç adam'
"Eugenie... Eugenie... okuldaki erkekleri teker teker elinden geçirmeye pek heveslisin,bu süt çocuğunuda nereden buldun"dedi sırıtarak o gün gıcıklığımı üzerindeydi onamı öyle geliyordu.
Biraz ileride Daphnenin kendisine baktığını farketti Chane'yide alıp yanına gitmeliydi.Olduğu yere mıhlanmış gibi Daphne'ye bakakaldı ne bir adım ilerliyor nede geriliyordu.
Ptsi Ocak 26, 2009 3:31 pm tarafından Kybelle